NEDEN“UMUTYOLUNDA” ?

NEDEN“UMUTYOLUNDA” ?

 

   Hepimiz büyüklerimizden mutlaka dinlemişizdir, seferberlik yıllarını, acı dolu muhacirlik anılarını. Yürekleri sızlatan, insanı gam kedere gark eden o yılları…Ben de çocukluğumda rahmetlik dedemden,selametlik babamdan,halamdan çokça dinlemişimdir; Urusun gelişini, yörede yaşananları,çekilen sıkıntıları.

   Zaman su misali akıp geçiyor. Gençliğimde” acaba hangi bölümü okumalıyım” diye sorardım hep  kendime. Tabi o dönemde üniversiteli olmak,çok zordu. Adeta, arslanın ağzından avını kapmak gibiydi.Çocukluğumdan beri tarihe olan ilgi ve merakımdan dolayı“tarihçi” olmaya karar verdim.Gel zaman git zaman, sonunda hasbel kader sınavı(o zamanki adı ÖYS)kazanıp, Erzurum’un yolunu tuttum bir eylül gününde.

Altı bin yıllık Türk tarihi bir umman… Parlak zaferler,ihanetler,bozgunlar, kuşatmalar,kurulan ve yıkılan devletler… Okudukça ne kadar cahil olduğumuzu anlıyor, daha çok okuyorduk üniversite yıllarında. Elime bir kitap geçti.Bu kitap, rahmetli Sabri Özcan SAN hocamın, kıymetli eseri”Rusların Gümüşhane İlini İşgali” idi.Okudum,bir daha okudum,çok etkilenmiştim.Rahmetli, eline teyp almış,köy köy dolaşmış. 1916 Rus işgalini ve arkasından gerçekleşen muhacereti bizzat yaşayanların sesini kayda alıp,yazıya dökmüş.Bu çalışma, Gümüşhane’mizadına  çok  mühim bir kaynaktır.

Cumhuriyet döneminde Gümüşhane’mizin yetiştirdiği ender tarihçilerden olan Sabri Özcan Bey, bana ışık oldu adeta.Tarihçi olmam hasebiyle böyle bir düşünce hasıl oldu.Çünkü bu muhacirlik yılları, hep göz ardı edilmiş,yakın zamana kadar çalışılmamış, akademik veya edebi olarak.

Hemen işe koyuldum,konu ile (doğrudan,dolaylı) ilgili kaynakları,eserleri, tarayıp,okudum.Gerekli notları aldım.Tanıdığım,tanımadığım büyükleri,yaşlı başlı insanlarımızı dinledim bir köşe başında,kahvede,çarşı pazarda. Dede veninelerimize o günleri sordum,bazıları  konuşmadı, konuşamadı, gözleri doldu…Bazıları ise içini döktü,adeta “bir dokun bin ah işit” dercesine.

   Pandemi günlerinden geçiyorduk, okulların kapalı olduğu zamanlar…Bu durum, eserimi oluşturmam da bana zaman kazandırmıştı.Nüfus müdüründen rica ettim, kütük ve nüus  defterlerini  inceledim, gerekli bilgilere ulaşma fırsatım oldu.

    Oturup düşündüm günlerce.Sonunda kararımı verdim.Hem  akademik hemde edebi-etnografik tarzda bir tarihi roman yazacaktım.Roman, 1913-18 yıllarını kapsayacak,ne çok uzun ne de kısa olmayacaktı.Lüzümsuz konulara yer vererek okuyucuyu sıkmayacaktım. Dil olarak, dönem romanı olacağından, biraz ağır tutmaya, Osman’lı terim ve sözcükleri öne çıkarıp,mazinin  halk ağzını kullanmaya itina ettim.Dipnot kullanarak anlaşılırlığı sağlamaya çalıştım.

   Romanın baş kahramanı; aynı zamanda muhacirliği iliklerine dek yaşamış olan rahmetli Hasan dedemdi.Diğer karakterler de hemen hemen aynı yöreden seçildi.

   Romanda ana tema muhacirlikti.Ancak bunun evveli, nedenleri, köy hayatı vb ortaya serildi,giriş bölümünde.Mesela, Hasan’ın doğduğu köy,örf,adet vb. Seferberlik ilanı,Osmanlı’nın harbe girişi,Sarıkamış ve Kop savaşları,bunların halka ve köy ahalisine yansımaları işlendi.

   Gelişme bölümünde ise daha çok göçe karar veriliş,fikir ayrılıkları, yapılan hazırlıklar,göç yolunda yaşananlar,kafileler,eşkıya baskınları,gurbette yaşananlar,ayakta kalma mücadelesi vs gözler önüne serildi.

   Sonuç bölümü ise Rusların çekilmesiyle beraber, tekrar yollara düşen muhacirlerin memleketlerine dönüşü, Ermeni vahşetleri, vuslata kavuşma, yakılan yıkılan köyler,yaşanan açlık,sefalete vurgu yapılır ve konu bağlanır.

   Gelgelelim romanın adına.Yaklaşık otuza yakın isim listeledim,hepsini ayrı ayrı düşündüm,”hangi başlık kitapta geçen tüm konuları temsil eder,okuyanı etkiler,akılda kalır” diye. En sonunda ,“UMUT YOLUNDA” ismini seçtim.     Adeta “Umudu olmayanın yarını da olmazmış”dercesine.

   Vel hasıl Umut Yolunda; “yurt,memleket sevgisinin,devlet olmadığında veya zayıfladığında,insanların başına neler geldiğinin,en kötü ve yokluk anında bile umutlarının peşinden giden kafilelerin ortak hikayesidir…Vesselam.

     “Tarih tekerrürden ibarettir,ibret alınsaydı tekerrür eder miydi?”

       Murat TOK