VECH-İ YELDÂNIN KIYMETİNİ SARHOŞ NE BİLSİN
VECH-İ YELDÂNIN KIYMETİNİ SARHOŞ NE BİLSİN
Issız bir sonbahar akşamı değildi hatırlatan; yüreğim, bahardan artık bir günün ertesinde uğurlamış olsa bile seni. Senden yana elde varı olmasa da bu vefânın, her mevsim senin sevginle yeşerecek bir sadâkatin habercisiydi hüznün. Kuşkusuz acıyla tatlının, yaşamla ölümün kardeşliği kadar kutsal olmasa da, sessiz haykırışların gün yüzüne çıktığı ânın ta kendisidir bu merhaba anı...
Issız bir sonbahar akşamı değildi hatırlatan; yüreğim, bahardan artık bir günün ertesinde uğurlamış olsa bile seni. Senden yana elde varı olmasa da bu vefânın, her mevsim senin sevginle yeşerecek bir sadâkatin habercisiydi hüznün. Kuşkusuz acıyla tatlının, yaşamla ölümün kardeşliği kadar kutsal olmasa da, sessiz haykırışların gün yüzüne çıktığı ânın ta kendisidir bu merhaba anı...
Bir acı kahveden ötürü değil, dünden kalma bir sevginin dışavurumudur bu ızdırap. Bahtımız kadar siyah olmasa da tenimiz, bir mayıs tesellisiydi gönlümüzde sevgi, yüreğimizde merhamet.. Bende öksüzlük şandı sende gurur nişan. Gecelere âşinâlığımızın bir diğer bahanesiydi gönülden ırak olmayışımız. Bu yüzden ben mehtabına vurgundum gecenin, sen, kaymasına yıldızların. Ömür dağını aşmak zordu belki lâkin ömürsüz sevgilerin bekçiliğine soyunmadık ikimiz de.. Ne sen ecesiydin fakir gönlümün ne de ben Mecnûnuydum körpe yüreğinin. Bütün karanfiller senin içindi gönül bahçemde; bütün ayrılıklar senin gözbebeklerinde yaşanmalıydı. Kahır dolu akşamların sabahına küsmek kaderin değildi belki de sabahsız gecelerin müdâvimi olmak sevdaydı bahtında. İçinde büyüttüğün ırmakların suyu nereye dökülür bilinir mi?
Sancılıydı ilk dudak bükümünde yüzünde gördüğüm tebessümler. Doğurgandı hayallerin; ne yaşına erişebildim hayallerinin ne de mâzîsine. Öncesi ve sonrası olmayan bir bir çileydi muhâtabı, garip gönlünün. Yüzünde eğreti duran gülüşlere verdim yanaklarının kırmızılığını. Hicrânı henüz toyken yudumlamak, boyun büküşünün öteki resmiydi. Gurur senin bakışlarındaki kadar yakışıklı değildi hiçbir resimde.
Bir türkü sesinde canlanan ızdırâbı yüreğine indiren hayallere değildi küslüğün. Bir yakarışı andıran suskunluğundan bildim arzuhâlini:
Emanet etmişsin geldi selâmın
Gül yüzlü cananım aleyküm selam
Aldım tazim ile bu ben gûlâmın
Ey şah-ı cihânım aleyküm selâm
Mürüvvet umarım efendim senden
Uğruna geçmişim cân ile tenden
Demişsin gedâma selâm et benden
Ey şah-ı cihânım aleyküm selâm
Yakındır el açtığın göklerden boşalması yağmurların. Ağlayanı çok olsa da hayâlini kurduğun şehrin, mutlaka ama mutlaka senden yana olacaktır hayalleri bütün öksüzlerin. Dinlediğin bütün türkülerde adı geçse de beklediğinin, düşlediğin dünyanın diğer ortakçısı da benim, unutma!
Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık istidâdı var
Âşıkı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var.
Sen bütün iklimlerin nazlı çiçeği. Aşk kadar kutsal varlığınla tepeden tırnağa asil bir sevdanın bekçiliğine çoktan soyundun bile. Mecnûn bilip Leyla olmasan da, yangınlarına yoldaş aramandır ki, bir sonraki baharın yangınını müjdeleyecektir sana!
Vech-i yeldânın kıymetini sarhoş ne bilsin
Sen onu âşık olmuş bîçâre Mecnûn’a sor..
Köksal AKAR
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.