tuzla escort bayan avcılar escort bayan beykoz escort bayan arnavutköy escort bayan bağcılar escort bayan escort izmir online casino india real money bodrum escortlar ankara bayan escort casino siteleri
Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort

KAPILI KAYALAR

KELKİT 05.07.2023 - 16:04, Güncelleme: 06.07.2023 - 02:06
 

KAPILI KAYALAR

- ‘Uzundaş’ın Boğazı’nda Bülbülün yuvası var!
- ‘Uzundaş’ın Boğazı’nda Bülbülün yuvası var! Diye, başladı söze. Birden gözleri parladı. O nadir çalışan gülme kasları bir anda gevşedi. Belli belirsiz bir sevinç peydah oldu yüzünde. KAPILI KAYALAR’a ilk gittiği günü anlatıyordu. Ne kadar mutlu olduğunun farkında bile değildi. Kim bilir kaç yıl geriye gitti zamanda. Kim bilir neler canlandı gözünde. Kim bilir!!                 -Giderken yanınıza mutlaka azık alın. Açık hava acıktırır. O beğenmediğin Kuru ekmek ile o sevmediğin çökeleğin lezzetini o zaman anlarsın. Sıkı giyinin haaaa! Yaylanın soğuğu başka bir şeye benzemez. Adamın üstüne çöker, güneş buluta girdin mi soğuktan, çıktın mı sıcaktan baş edemezsin. Yazıyurtlar, Kırantarlalar, Büyükdüzler heeeey, biz küçükken oraları hep ekerdik. Babamın iki çift öküzü bir çift de Camışı vardı, üç kağnı ile bir aydan fazla sürerdi sapları harmana çekmek. Şimdi traktör tek seferde biçip, eleyip vurup sırtına mereğin içine kadar sokuyor. Hey gidi hey çok çile çekmişiz çok. Yayla tarlalarında anamız ağlardı, Trabzon’da Gemilerden Tuz mu yıkmadık. Köyün harmanı kalkar kalmaz doğru Erzincan’ın ekinine, Koca Yazı belimize kadar buğday. O güneşin alnında aylarca biiç babam biiç. Çoğunda da paramızı alamadan geldik. Para nerde? Ayda yılda babamın bir öküzü ölecek te, etin iyi taraflarını köylüye satacak, kalan yerlerini de anam kavurma yapacak, kış boyu kış azar azar yiyeceğiz. Şimdi bak yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda. Allah’a ne kadar Şükür Etsek az yavrum.  -Hem siz şimdi çıkın anca gider gelirsiniz. ‘Atabey-Deresi’ni’ geçince Şeherpaharlarının üstünden Yünderleri’ne inin. Yeni köye doğru birkaç yüz metre daha giderseniz KAPILI KAYALAR ı Görürsünüz. Oralarda şimdi diz boyu ot vardır. Eşek turpları, Sığırkuyrukları, Halı gibi serilmiştir şimdi Hatta Mantar bile bulabilirsiniz, ama dikkat edin zehirlileri ile karıştırmayın. Kocaoğlana da dikkat edin oralar onun mekanlarıdır; burasını anlatırken biraz güldü, korkup korkmadığımızı sezmeye çalıştı sonra birkaç saniyeliğine: Benim yüzümden anlamış olacak ki                 - Ama gündüzleri bir şey olmaz, çobanlar, sığırlar, davarlar hep oralardadır şimdi. Şenliklidir etraf. Sesten gürültüden korkar o gelemez. -Niye KAPILI KAYALAR demişler ki oraya baba? - Aynı kayadan yapılmış kapılara benzediği için. Bir yerleşim birimi olmalı kim bilir kaç bin yıl öncesine ait Orada Mutlaka define de vardır ama kimse bulamadı daha. Oralar için tekin değil derler Çobanlık yaptığımız yıllarda gün batmadan orayı geçmeye gayret ederdik, korkardık. Dört tane yaylayı birbirine bağlayan bir boğazdır orası aslında. Bizim köyün arazisidir ancak diğer köylerde kendilerinin olduğunu iddia eder. Bizim çobanlarla diğer köylerin çobanları sık sık tartışırlar oranın üzerine. Ah ne fayda ömür gelip geçmiş. KAPILI KAYALAR hala yerinde Kim bilir kaç nesil daha görürler bizden sonra. Babamın bu tarifi dünyadaki en güzel tarif olabilirdi. Atalarımızın bu arazilere verdikleri bu kadim isimler o kadar güzeldi ki. KAPILI KAYALAR kelimesi bile benim orayı mutlaka görmem anlamına geliyordu. Fazla oyalanmadan çıktık tabi. Abim benden üç yaş büyüktü ama ben ondan daha meraklıydım o yüzden hep birkaç adım önünde yürüyor hatta koşarak gidiyordum. Çocuk olduğumuz için tabi daha bir kilometre bile yol almadan Ben acıktııııım diye bağırarak; ilk gördüğüm çeşmenin başına oturdum. Amacım yemek yemekten ziyade, ilk defa gerçek bir erkek gibi azık torbasından kuru ekmekle çökelek çıkarıp yemekti. Bu ambiyans benim için yemekten daha önemliydi. Ama anam durur mu. İçine fazladan domates, biraz taze peynir, ben severim diye Haşlanmış yumurta ve çikolata da koyarak bizim fakir soframızı yok etmişti. Analar işte! Abimle kavga ede ede yarım somunu nasıl yedim ben bile anlamam hala. Aldığım her lokma, her ısırık gözümün alabildiğine insan eli değmemiş bu tabiatın dekoru ile birleşince tanılamakta güçlük çektiğim bir ziyafete dönüşüyordu. Kekik ve çiçek kokularına kuşların cıvıltısı, kar suyu derelerinin ince şırıltısı ve dikkatli bakınca ancak fark edebileceğiniz çiçekten çiçeğe deli gibi uçuşan arıların da vızıltısını eklenince, Dünyanın en harika senfonisine tanıklık ediyorsunuz. Hele o isimlerini bilmediğim binlerce çiçek, Bodur Meşeliklerin aralarından fışkıran kuş burnu komaları, kızamık komaları, Belli aralıklarla araziye yayılmış Ahlat ağaçları, yaban elmaları, yaban erikleri. Ne kadar anlatsak asla tarif edemeyeceğimiz kadar güzeldi. Bugün düşünüyorum da Dünyayı Allah çocukların oyun alanı diye yaratmış olmalı. Bu kısa tefekkürün ardından yine ben önde abim arkamda yola koyulduk. Bülbülün yuvası dedikleri yeri çok merak ediyordum. Yaklaşık yirmi metre yüksekliğindeki dik bir kayanın içine ince çerçöp ve çamurdan yapılmış bir yuvadan bahsediyorlarmış. Bülbül her sene bu yuvayı onarır, yaylaya ilk göçen ailelerin çocukları taş atıp kırarmış ve bu neredeyse bir geleneğe dönüşmüş ki bu oldukça içimi acıtan bir hikayeydi, abimden öğrendiğim. Hedef arazilere teker teker ulaştıkça sabırsızlığım hat safhaya çıkıyordu. Ama şimdi parkurun en zorlu kısımlarından birine gelmiştik ‘Atabey Deresi’ dedikleri yerden oldukça korktum. Sanki o derin ve çalılıklarla dolu vadinin içindeki mağaralardan atına binmiş bir ATABEY çıkacakmış gibi oldum bakarken, hatta birileri tarafından gözlendiğimize dair kuvvetli şüphelerim oluştu. Ama ben derdimi anlatamadan abim ilerlenmeye devam etti. O benden çok merak ediyor ama yaşının ve sorumluluk sahibi olmanın verdiği belli bir olgunlukla hareket ediyordu. Şeherpaharları dedikleri yerin betondan yapılmış dar ve uzun beş adet havuzcuk olduğunu görmek de beni bayağı şaşırtmıştı o zaman. İki alçak ve çıplak tepeceğin arasında oluşan bu küçük deltanın o çeşmenin eseri olduğu nasılda belliydi. Uçsuz bucaksız dağların ve arazilerin ortasında şırıl şırıl akan bir abıhayat kaynağı gibi sade ve vakur duruşu ile. Vaktiyle bunları köyün hayırseverleri yaptırmış yaylaya gelene hayvanlar içsin diye. Bu kadar ünlü olacağını onlar bile bilemezdi. Ne kadar şanslı hayvanlar olmalılar, sularını ŞEHERPAHARLARINDAN içiyorlar. Otuz saniye sürmeden elimi sudan çıkarmak zorunda kalışım o güne kadar bir su da hissettiğim en yüksek soğukluk olduğundan oldu. Neredeyse donmuştu birkaç dakika elimi hissedemedim ve elim soğuktan resmen acıyordu. Ağlayabilirdim ama su için olmazdı. Abimle beş dakika diye iddiaya girmiştim ve bedeli bir çakı bıçağı oldu. Bu acı bir terbiyeydi ama toprak bu suyu bu kadar nasıl soğutuyor onu hala merak ederim. İçtikçe içesim geliyor ve başından bir türlü ayrılamıyordum. Suyun kalın ve demir bir borudan adeta fışkırarak havuza akarken çıkardığı o tok ses ruhuma şifa veriyordu sanki. Kurunların içinde envaı çeşit su böcekleri küçük ve kuyrukları henüz kopmamış kurbağa yavruları ve bol bol yosun vardı. Her yıl Yaylanın on beşinde bir şenlik olurdu köyümüzde ve Genç kızlar ile erkekler en renkli elbiseleri ile bu çeşmenin başında oyunlar oynar, bar tutarlardı. Yaylaya özgü Ekşimiş Sütten yapılmış Golotlar, Tereyağlı Kuymaklar, Katıklı Haşıl yemeği, buraya getirilip hep birlikte yenirdi. Köyün Sayılı sayıdaki minibüsleri ve traktörleri süslenmiş vaziyette kornalar eşliğinde teşrif ederdi ŞEHERPAHARLARINA. Elektrik henüz gelmemişte yaylaya. Bir teybi birkaç saat çaldırabilmek için Koca Koca altı adet pil gerekiyordu ve köy bakkalları pil satmaktan baş edemezdi. Ama pilli teybinde sesi başka çıkardı beee Yaşlısından gencine herkesin mutlaka ilk ziyaret ettiği yerdi burası Yaylaya göçülünce, yaşlı kadınların bu çeşmenin başında maniler okuduklarına şahit olmuştum. Yayladan gelen oğlan Kalbimi Çalan oğlan Şeherpaharındayım Yanımda dolan oğlan   Yaylalarda zil sesi Ne güzeldir elbisesi Suyun sesinden duyulmaz O yârimin gülmesi   Bu kadar, hayalden düşten sonra artık iyice yorulan bacaklarımla, bir tepeyi daha çıkacak halim yoktu. Ama hedefe de az kalmıştı.  KAPILI KAYALAR; Fethedilecek bir kale gibi bekliyordu bizi. Birkaç dakikalık yürüyüşten sonra. Tepeler ve engebeler azalmaya başladı, yemyeşil ve daha önce hiç görmediğim renkte ve şekilde çiçeklerle kaplı bir ova uzanıyordu önümüzde küçük bir ova hatta ovacıktı, onu muhteşem yapan şey ise, tam ortasında ve hâkim noktasında üzerimize doğru koşan birkaç atlı duran. Kahverengi ve yek pare kayalardan oluşan bu abideydi. -Kapılı Kayalaaaaaar diye bağırdım! Önce ben gördüm önce ben gördüm diyerek koşmaya başladım. Yorgunluğum gitmiş, beni delice ileriye atan bir kuvvet sırtına almış gidiyordu sanki. Ulaşır ulaşmaz iki elimle birden yosun tutmuş, bu yaşlı ve kadim kayalara dokundum. Dokunur dokunmaz ellerimden kalbime inen bir serinlik hissettim. Dizlerimin kendiliğinde çöktü. Otlara oturup. Kulaklarımı dayayarak bir şeyler duymaya çalıştım. Bir huzur şarkısı dinledim ki en az bilmem kaç milyon yaşında.  Tarih denilen perde kalktı ve çağlar boyu nelere şahit olduklarını gösterdiler bana. Büyülü bir gündü.  Baktığım her şey ruhumun taaa derinliklerine nakşoluyordu. Keyif alıyordum bu işten… Son azığımızı KAPILI KAYALAR Restoranda en ön masada afiyetle yedikten sonra, dönüş yolculuğu başladı. Biraz hüzün, biraz aynı yolu geri gidecek olmanın üşengeçliği ile kendi lisanında vedalaştım KAPILI KAYALAR la.  Tabi o yıllarda Ne Telefon ne internet yoktu. Hali ile size bu anlattıklarımın hiçbirini belgeleyemem. Ancak Bu Taşlaşmış antik çağ devlerini görmek istiyorsanız. Gümüşhane de olduklarını söylemem şimdilik yeterli olacak. Tam yerini ancak soranlara söylerim
- ‘Uzundaş’ın Boğazı’nda Bülbülün yuvası var!

- ‘Uzundaş’ın Boğazı’nda Bülbülün yuvası var!

Diye, başladı söze. Birden gözleri parladı. O nadir çalışan gülme kasları bir anda gevşedi. Belli belirsiz bir sevinç peydah oldu yüzünde. KAPILI KAYALAR’a ilk gittiği günü anlatıyordu. Ne kadar mutlu olduğunun farkında bile değildi. Kim bilir kaç yıl geriye gitti zamanda. Kim bilir neler canlandı gözünde. Kim bilir!!
                -Giderken yanınıza mutlaka azık alın. Açık hava acıktırır. O beğenmediğin Kuru ekmek ile o sevmediğin çökeleğin lezzetini o zaman anlarsın. Sıkı giyinin haaaa! Yaylanın soğuğu başka bir şeye benzemez. Adamın üstüne çöker, güneş buluta girdin mi soğuktan, çıktın mı sıcaktan baş edemezsin. Yazıyurtlar, Kırantarlalar, Büyükdüzler heeeey, biz küçükken oraları hep ekerdik. Babamın iki çift öküzü bir çift de Camışı vardı, üç kağnı ile bir aydan fazla sürerdi sapları harmana çekmek. Şimdi traktör tek seferde biçip, eleyip vurup sırtına mereğin içine kadar sokuyor. Hey gidi hey çok çile çekmişiz çok. Yayla tarlalarında anamız ağlardı, Trabzon’da Gemilerden Tuz mu yıkmadık. Köyün harmanı kalkar kalmaz doğru Erzincan’ın ekinine, Koca Yazı belimize kadar buğday. O güneşin alnında aylarca biiç babam biiç. Çoğunda da paramızı alamadan geldik. Para nerde? Ayda yılda babamın bir öküzü ölecek te, etin iyi taraflarını köylüye satacak, kalan yerlerini de anam kavurma yapacak, kış boyu kış azar azar yiyeceğiz. Şimdi bak yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda. Allah’a ne kadar Şükür Etsek az yavrum.

 -Hem siz şimdi çıkın anca gider gelirsiniz. ‘Atabey-Deresi’ni’ geçince Şeherpaharlarının üstünden Yünderleri’ne inin. Yeni köye doğru birkaç yüz metre daha giderseniz KAPILI KAYALAR ı Görürsünüz. Oralarda şimdi diz boyu ot vardır. Eşek turpları, Sığırkuyrukları, Halı gibi serilmiştir şimdi Hatta Mantar bile bulabilirsiniz, ama dikkat edin zehirlileri ile karıştırmayın. Kocaoğlana da dikkat edin oralar onun mekanlarıdır; burasını anlatırken biraz güldü, korkup korkmadığımızı sezmeye çalıştı sonra birkaç saniyeliğine: Benim yüzümden anlamış olacak ki

                - Ama gündüzleri bir şey olmaz, çobanlar, sığırlar, davarlar hep oralardadır şimdi. Şenliklidir etraf. Sesten gürültüden korkar o gelemez.

-Niye KAPILI KAYALAR demişler ki oraya baba?

- Aynı kayadan yapılmış kapılara benzediği için. Bir yerleşim birimi olmalı kim bilir kaç bin yıl öncesine ait Orada Mutlaka define de vardır ama kimse bulamadı daha. Oralar için tekin değil derler Çobanlık yaptığımız yıllarda gün batmadan orayı geçmeye gayret ederdik, korkardık. Dört tane yaylayı birbirine bağlayan bir boğazdır orası aslında. Bizim köyün arazisidir ancak diğer köylerde kendilerinin olduğunu iddia eder. Bizim çobanlarla diğer köylerin çobanları sık sık tartışırlar oranın üzerine. Ah ne fayda ömür gelip geçmiş. KAPILI KAYALAR hala yerinde Kim bilir kaç nesil daha görürler bizden sonra.

Babamın bu tarifi dünyadaki en güzel tarif olabilirdi. Atalarımızın bu arazilere verdikleri bu kadim isimler o kadar güzeldi ki. KAPILI KAYALAR kelimesi bile benim orayı mutlaka görmem anlamına geliyordu.

Fazla oyalanmadan çıktık tabi. Abim benden üç yaş büyüktü ama ben ondan daha meraklıydım o yüzden hep birkaç adım önünde yürüyor hatta koşarak gidiyordum. Çocuk olduğumuz için tabi daha bir kilometre bile yol almadan

  • Ben acıktııııım diye bağırarak; ilk gördüğüm çeşmenin başına oturdum.

Amacım yemek yemekten ziyade, ilk defa gerçek bir erkek gibi azık torbasından kuru ekmekle çökelek çıkarıp yemekti. Bu ambiyans benim için yemekten daha önemliydi. Ama anam durur mu. İçine fazladan domates, biraz taze peynir, ben severim diye Haşlanmış yumurta ve çikolata da koyarak bizim fakir soframızı yok etmişti. Analar işte!

Abimle kavga ede ede yarım somunu nasıl yedim ben bile anlamam hala. Aldığım her lokma, her ısırık gözümün alabildiğine insan eli değmemiş bu tabiatın dekoru ile birleşince tanılamakta güçlük çektiğim bir ziyafete dönüşüyordu. Kekik ve çiçek kokularına kuşların cıvıltısı, kar suyu derelerinin ince şırıltısı ve dikkatli bakınca ancak fark edebileceğiniz çiçekten çiçeğe deli gibi uçuşan arıların da vızıltısını eklenince, Dünyanın en harika senfonisine tanıklık ediyorsunuz.

Hele o isimlerini bilmediğim binlerce çiçek, Bodur Meşeliklerin aralarından fışkıran kuş burnu komaları, kızamık komaları, Belli aralıklarla araziye yayılmış Ahlat ağaçları, yaban elmaları, yaban erikleri. Ne kadar anlatsak asla tarif edemeyeceğimiz kadar güzeldi. Bugün düşünüyorum da Dünyayı Allah çocukların oyun alanı diye yaratmış olmalı.

Bu kısa tefekkürün ardından yine ben önde abim arkamda yola koyulduk. Bülbülün yuvası dedikleri yeri çok merak ediyordum. Yaklaşık yirmi metre yüksekliğindeki dik bir kayanın içine ince çerçöp ve çamurdan yapılmış bir yuvadan bahsediyorlarmış. Bülbül her sene bu yuvayı onarır, yaylaya ilk göçen ailelerin çocukları taş atıp kırarmış ve bu neredeyse bir geleneğe dönüşmüş ki bu oldukça içimi acıtan bir hikayeydi, abimden öğrendiğim. Hedef arazilere teker teker ulaştıkça sabırsızlığım hat safhaya çıkıyordu. Ama şimdi parkurun en zorlu kısımlarından birine gelmiştik ‘Atabey Deresi’ dedikleri yerden oldukça korktum. Sanki o derin ve çalılıklarla dolu vadinin içindeki mağaralardan atına binmiş bir ATABEY çıkacakmış gibi oldum bakarken, hatta birileri tarafından gözlendiğimize dair kuvvetli şüphelerim oluştu. Ama ben derdimi anlatamadan abim ilerlenmeye devam etti. O benden çok merak ediyor ama yaşının ve sorumluluk sahibi olmanın verdiği belli bir olgunlukla hareket ediyordu. Şeherpaharları dedikleri yerin betondan yapılmış dar ve uzun beş adet havuzcuk olduğunu görmek de beni bayağı şaşırtmıştı o zaman. İki alçak ve çıplak tepeceğin arasında oluşan bu küçük deltanın o çeşmenin eseri olduğu nasılda belliydi. Uçsuz bucaksız dağların ve arazilerin ortasında şırıl şırıl akan bir abıhayat kaynağı gibi sade ve vakur duruşu ile. Vaktiyle bunları köyün hayırseverleri yaptırmış yaylaya gelene hayvanlar içsin diye. Bu kadar ünlü olacağını onlar bile bilemezdi. Ne kadar şanslı hayvanlar olmalılar, sularını ŞEHERPAHARLARINDAN içiyorlar. Otuz saniye sürmeden elimi sudan çıkarmak zorunda kalışım o güne kadar bir su da hissettiğim en yüksek soğukluk olduğundan oldu. Neredeyse donmuştu birkaç dakika elimi hissedemedim ve elim soğuktan resmen acıyordu. Ağlayabilirdim ama su için olmazdı. Abimle beş dakika diye iddiaya girmiştim ve bedeli bir çakı bıçağı oldu. Bu acı bir terbiyeydi ama toprak bu suyu bu kadar nasıl soğutuyor onu hala merak ederim.

İçtikçe içesim geliyor ve başından bir türlü ayrılamıyordum. Suyun kalın ve demir bir borudan adeta fışkırarak havuza akarken çıkardığı o tok ses ruhuma şifa veriyordu sanki. Kurunların içinde envaı çeşit su böcekleri küçük ve kuyrukları henüz kopmamış kurbağa yavruları ve bol bol yosun vardı. Her yıl Yaylanın on beşinde bir şenlik olurdu köyümüzde ve Genç kızlar ile erkekler en renkli elbiseleri ile bu çeşmenin başında oyunlar oynar, bar tutarlardı. Yaylaya özgü Ekşimiş Sütten yapılmış Golotlar, Tereyağlı Kuymaklar, Katıklı Haşıl yemeği, buraya getirilip hep birlikte yenirdi. Köyün Sayılı sayıdaki minibüsleri ve traktörleri süslenmiş vaziyette kornalar eşliğinde teşrif ederdi ŞEHERPAHARLARINA. Elektrik henüz gelmemişte yaylaya. Bir teybi birkaç saat çaldırabilmek için Koca Koca altı adet pil gerekiyordu ve köy bakkalları pil satmaktan baş edemezdi. Ama pilli teybinde sesi başka çıkardı beee

Yaşlısından gencine herkesin mutlaka ilk ziyaret ettiği yerdi burası Yaylaya göçülünce, yaşlı kadınların bu çeşmenin başında maniler okuduklarına şahit olmuştum.

Yayladan gelen oğlan

Kalbimi Çalan oğlan

Şeherpaharındayım

Yanımda dolan oğlan

 

Yaylalarda zil sesi

Ne güzeldir elbisesi

Suyun sesinden duyulmaz

O yârimin gülmesi

 

Bu kadar, hayalden düşten sonra artık iyice yorulan bacaklarımla, bir tepeyi daha çıkacak halim yoktu. Ama hedefe de az kalmıştı.

 KAPILI KAYALAR; Fethedilecek bir kale gibi bekliyordu bizi. Birkaç dakikalık yürüyüşten sonra. Tepeler ve engebeler azalmaya başladı, yemyeşil ve daha önce hiç görmediğim renkte ve şekilde çiçeklerle kaplı bir ova uzanıyordu önümüzde küçük bir ova hatta ovacıktı, onu muhteşem yapan şey ise, tam ortasında ve hâkim noktasında üzerimize doğru koşan birkaç atlı duran. Kahverengi ve yek pare kayalardan oluşan bu abideydi.

-Kapılı Kayalaaaaaar diye bağırdım! Önce ben gördüm önce ben gördüm diyerek koşmaya başladım.

Yorgunluğum gitmiş, beni delice ileriye atan bir kuvvet sırtına almış gidiyordu sanki. Ulaşır ulaşmaz iki elimle birden yosun tutmuş, bu yaşlı ve kadim kayalara dokundum. Dokunur dokunmaz ellerimden kalbime inen bir serinlik hissettim. Dizlerimin kendiliğinde çöktü. Otlara oturup. Kulaklarımı dayayarak bir şeyler duymaya çalıştım. Bir huzur şarkısı dinledim ki en az bilmem kaç milyon yaşında.  Tarih denilen perde kalktı ve çağlar boyu nelere şahit olduklarını gösterdiler bana. Büyülü bir gündü.  Baktığım her şey ruhumun taaa derinliklerine nakşoluyordu. Keyif alıyordum bu işten…

Son azığımızı KAPILI KAYALAR Restoranda en ön masada afiyetle yedikten sonra, dönüş yolculuğu başladı. Biraz hüzün, biraz aynı yolu geri gidecek olmanın üşengeçliği ile kendi lisanında vedalaştım KAPILI KAYALAR la.  Tabi o yıllarda Ne Telefon ne internet yoktu. Hali ile size bu anlattıklarımın hiçbirini belgeleyemem. Ancak Bu Taşlaşmış antik çağ devlerini görmek istiyorsanız. Gümüşhane de olduklarını söylemem şimdilik yeterli olacak. Tam yerini ancak soranlara söylerim

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gumushaneekspres.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bahis siteleri siyahbet giriş