Eskiden gelinler kaynananın yanında desturla oturur ve desturla kalkardı. Ondan izinsiz ne kolay ki bir yere gitsin. Kaynanaya yalvaracak ya da araya adam sokacak ki izin koparabilsin. Kaynana izin verse bile, ha çok bekleme kaynatan gelmeden gel, derdi.
Gelin annesine bile korka korka giderdi. Gelinin annesi, eğer hısımlarını yakından tanıyorsa, kızım git kaynanan sana bir şey demesin , der ve kızını erkenden gönderirdi.
Gelin geç kalmasa bile kaynana kapıyı keser, elleri belinde, gelini güzel bir haşlar ondan sonra içeri alırdı.
Hele habersiz düğünlere giden gelinler, kapılar kapalı olduğu için bacalardan iple aşağıya inerdi. Tâbi aşağıda elinde sopa ile bekleyen kaynana vardı. Yer misin yemez misin . Ya da tehdit! Seni kocana söyleyeceğim. O zaman gününü görürsün. Kaynananın elinden gelse gelini kara kazana koyup, pişirecek. Hatta yandım anam dedikçe de altına pelit odunu atacak kadar da hayel kurardı.
Kaynana ölünce gelinler hem ağlar hem de mezarını derin eşin gelmesin diye de ağıtlar yakardı .
Peki bütün kaynanalar mı hep böyleydi. Tâbi ki hayır.
Hey gidi günler hey....
Ve şimdi....
Ve aylar yılları kovalar hem de çok çabuk....
Hesap değişir, devran değişir....
Kaynana eve yeni gelen gelini karşısına alır , ona nasihat eder. Bak gelin der :
''Sen yeni geldin. Birbirimizi tanıyalım. Huylarımızı birbirimize söyleyelim ki elin günün içinde söz horata olmasın.
Kaynana der ki: ''Benim bir gülüm üçte huyum var. Gülü kulağıma takarsam sinirliyim. Gülü saçıma takarsam az sinirliyim. Yok gülü göğsüme takmışsam o gün çok mutluyumdur.''
Gelin de der ki: ''Bak kaynana, benim huyum muyum yok. Sigaramı yakarım, ayak ayak üstüne atarım, sen gülü nerene takarsan tak , ben keyfime bakarım.''
Buyrun burdan yakın....
Peki, sizce gelin mi haklı kaynana mı?
Not: Olaylar hayal ürünüdür.