Yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenilmiştir.
Osman bir gün sokakta arkadaşlarına hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu. Arkadaşları da onu dikkatlice dinliyordu. Osman bazen el kol hareketleri yaparak arkadaşlarını daha da meraklandırıyordu. Osman o kadar çok şey anlatmıştı ki arkadaşları inanmıyor,orayı yavaş yavaş terk etmeye başlıyordu.Kala kala bir Abdullah kalmıştı.Abdullah,Osman’a inanıyordu.Çünkü Osman hayatında hiç yalan söylememişti.
Bu konuşma on dakika kadar sürdükten sonra Osman ve Abdullah oradan hızla uzaklaştılar. Köyün üst tarafındaki kayalıklara doğru tırmanmaya başladılar.
İkisi de kan ter içerisinde kalmıştı. Koştukları için de çok yorulmuşlardı. Üstelik bir de kayalıklara tırmanmışlardı. Ama hâlâ kayalıkların yarısına ancak varabilmişlerdi. Aşağıya bile bakmak insanı ürkütüyordu.
Abdullah bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. İçini tuhaf bir his kaplamıştı. Yükseklik korkusu mu yoksa başka bir şey mi karar veremiyordu. Osman ha gayret diyordu, Abdullah’a. Ama Abdullah çıkamıyordu. Sanki onu birisi aşağıya çekiyordu. Gitme orada kötü bir şey var diyormuşçasına kendini geri atmak istiyordu.
O arada bir ses yankılandı kayalıklarda:
İMDATTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTT!
Abdullah yankılanan bu sese kulak verdi. Kardeşi Yahya’nın sesiydi bu.
Abdullah sesin geldiği tarafa, kayalıkların tepesine baktı, çok yolu vardı. Allah’ım bana yardım et, diye dua ediyordu içinden.
Abdullah bütün gücünü topladı ve bismillah diyerek kendini bir çırpıda kayalıkların tepesine attı. Koşarak kayalıklardan aşağıya sarkmış kardeşi Yahya’nın yanına vardı.Onu kollarından yakaladı. Osman'ın yardımıyla yukarıya çekmeye çalışsalarda başarılı olamadılar. Aşağıya düşmemesi için de büyük çaba gösteriyorlardı.Abdullah,kardeşini yukarı çekmeye çalışırken buraya neden geldiğini de sormayı ihmal etmiyordu.
Yahya ise cevap vermiyor susuyordu. Abdullah tekrar tekrar sordu. Sonunda Yahya durumu açıkladı:
- Abi senin yeni spor ayakkabılarınla arkadaşlarımla top oynadım. Senin çok sevdiğin o ayakkabıların yırtıldı, diyerek ağlamaya başladı. Abisinden özür diliyordu.Senin bu ayakkabıları çok sevdiğini biliyorum.Onları yırttığım için vereceğin tepkiden korktum.Kayalıklara da saklanmak için geldim.Ama ayağım kaydı...
Abdullah da sana bir değil bin çift ayakkabı feda olsun, diyordu. Tabi o da ağlıyordu. Yahya’ya ayakkabılarını vermediği için pişmanlık duyuyordu Abdullah.Oysa ki bir çift ayakkabı onları neredeyse birbirlerinden ayıracak duruma getirmişti.
Abdullah özel günlerde giymek için almıştı o spor ayakkabıları. Yahya sadece evde giymek istiyordu ama Abdullah vermiyordu. Abdullah ayakkabılarını Yahya'dan köşe bucak saklıyordu oysaki.
Ya şimdi! Ayakkabıları kardeşinden köşe bucak sakladığı için kendisine belalar okuyordu.
Yahya’nın takati iyice tükenmişti. Abdullah ve Osman’da yukarı çekemiyordu. Ortalıkta onların yardımına koşacak kimselerde yoktu. Yahya’nın aşağı düşmesi an meselesiydi.Zaman sanki onlar için durmuştu.Bir an ortama bir sessizlik çökmüştü ki Yahya'nın son çığlığı ve Abdullah'ın sözleri ortamın sessizliğini bozdu.
Boşlukta yankılanan o acı ses duyuldu:
Bu konuşma on dakika kadar sürdükten sonra Osman ve Abdullah oradan hızla uzaklaştılar. Köyün üst tarafındaki kayalıklara doğru tırmanmaya başladılar.
İkisi de kan ter içerisinde kalmıştı. Koştukları için de çok yorulmuşlardı. Üstelik bir de kayalıklara tırmanmışlardı. Ama hâlâ kayalıkların yarısına ancak varabilmişlerdi. Aşağıya bile bakmak insanı ürkütüyordu.
Abdullah bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. İçini tuhaf bir his kaplamıştı. Yükseklik korkusu mu yoksa başka bir şey mi karar veremiyordu. Osman ha gayret diyordu, Abdullah’a. Ama Abdullah çıkamıyordu. Sanki onu birisi aşağıya çekiyordu. Gitme orada kötü bir şey var diyormuşçasına kendini geri atmak istiyordu.
O arada bir ses yankılandı kayalıklarda:
İMDATTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTT!
Abdullah yankılanan bu sese kulak verdi. Kardeşi Yahya’nın sesiydi bu.
Abdullah sesin geldiği tarafa, kayalıkların tepesine baktı, çok yolu vardı. Allah’ım bana yardım et, diye dua ediyordu içinden.
Abdullah bütün gücünü topladı ve bismillah diyerek kendini bir çırpıda kayalıkların tepesine attı. Koşarak kayalıklardan aşağıya sarkmış kardeşi Yahya’nın yanına vardı.Onu kollarından yakaladı. Osman'ın yardımıyla yukarıya çekmeye çalışsalarda başarılı olamadılar. Aşağıya düşmemesi için de büyük çaba gösteriyorlardı.Abdullah,kardeşini yukarı çekmeye çalışırken buraya neden geldiğini de sormayı ihmal etmiyordu.
Yahya ise cevap vermiyor susuyordu. Abdullah tekrar tekrar sordu. Sonunda Yahya durumu açıkladı:
- Abi senin yeni spor ayakkabılarınla arkadaşlarımla top oynadım. Senin çok sevdiğin o ayakkabıların yırtıldı, diyerek ağlamaya başladı. Abisinden özür diliyordu.Senin bu ayakkabıları çok sevdiğini biliyorum.Onları yırttığım için vereceğin tepkiden korktum.Kayalıklara da saklanmak için geldim.Ama ayağım kaydı...
Abdullah da sana bir değil bin çift ayakkabı feda olsun, diyordu. Tabi o da ağlıyordu. Yahya’ya ayakkabılarını vermediği için pişmanlık duyuyordu Abdullah.Oysa ki bir çift ayakkabı onları neredeyse birbirlerinden ayıracak duruma getirmişti.
Abdullah özel günlerde giymek için almıştı o spor ayakkabıları. Yahya sadece evde giymek istiyordu ama Abdullah vermiyordu. Abdullah ayakkabılarını Yahya'dan köşe bucak saklıyordu oysaki.
Ya şimdi! Ayakkabıları kardeşinden köşe bucak sakladığı için kendisine belalar okuyordu.
Yahya’nın takati iyice tükenmişti. Abdullah ve Osman’da yukarı çekemiyordu. Ortalıkta onların yardımına koşacak kimselerde yoktu. Yahya’nın aşağı düşmesi an meselesiydi.Zaman sanki onlar için durmuştu.Bir an ortama bir sessizlik çökmüştü ki Yahya'nın son çığlığı ve Abdullah'ın sözleri ortamın sessizliğini bozdu.
Boşlukta yankılanan o acı ses duyuldu:
KARDEŞİMMMMMMMMMMM