Kıssadan hisse,
''İbrahim Hakkı Hazretleri'nin Şakir ve Zakir adında iki oğlu vardır. Hasankaleliler her ikisine de sonsuz saygı ve sevgi duyarlar. İbrahim Hakkı'nın küçük oğlu Zakir, yavaş yavaş itibarını kaybetmeye başlar. Son derece dindar olan Hasankale halkı Zakir’in her zaman meyhaneye gitmesine çok kızar olmuşlar. Zakir gününün büyük bir kısmını meyhane köşelerinde geçirir. Şakir ise tıpkı babası gibi son derece dindardır. Bu sırada garip bir olay olur. İbrahim Hakkı Hazretleri, Zakir'in meyhane borcunu ödemek üzere meyhaneci ile görüşür. Meyhaneci, İbrahim Hakkı Hazretleri’ne der ki, "Zakir'in hiç bir şekilde bana borcu yoktur. Sebebine gelince, Zakir sabahtan gelir oturur, akşama kadar şarap içer. Ertesi günü gelince, onun şarap içtiği fıçıyı dolu bulurum." Bu cevabı alan İbrahim Hakkı Hazretleri, Zakir'in artık bir ermiş olduğuna kanaat getirir. Bir gün İbrahim Hakkı Hazretleri, oğullarını imtihan etmeye karar verir. Sabah namazından önce iki oğlunu da yanına alarak kaleye çıkar. Tan zamanı burcun önünden tam otuz dokuz tane güvercin geçermiş. Bunlar kırklardan olan perilermiş. İbrahim Hakkı önce büyük oğlu Şakir'e dönerek, "Oğlum Şakir kendini burçtan aşağı at" der. Şakir korkar, babasının isteğini yerine getiremez. İbrahim Hakkı Hazretleri daha sonra küçük oğluna döner, aynı teklifi ona da yapar. Zakir, hiç gözünü kırpmadan babasının sözünü dinler ve kendisini kalenin burcundan aşağı atar. Tam o esnada otuz dokuz güvercin peyda olur. Bu otuz dokuza bir de Zakir ilave olur ve kırk olurlar. Böylece Zakir kırklara karışmış olur. İbrahim Hakkı Hazretleri diğer oğlu Şakir'e dönerek şöyle söyler:
Harabat ehline hor bakma Şakir
Defineye malik viraneler var
O günden sonra kırklara karışmış olan Zakir'i kimseler göremez.''(kaynak: Erzurum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü)
Bu menkıbeyi okuyunca yirmi beş sene önce başıma gelen bir olayı hatırladım. Bunu da burada sizinle paylaşmak istiyorum:
''Yıl 1995'li yıllardı. Erzincan'da öğrenciydim. Hafta sonları Kelkit'e geliyordum. Bir gün yine geldim. Ama Kelkit'ten köye araba yoktu. Köye gitmek için Dörtyol'a geçtim. Saat akşam 10 sularıydı. Gelen geçen arabalar beni almıyordu. On otuz sularında bir ticari taksi geldi. El bile kaldırmadım. Çünkü taksi tutacak kadar param yoktu. Ama o durdu. Nereye gideceğimi sordu. Sonra da atla dedi. Ben de taksi tutacak kadar param olmadığını söyledim. O da senden para isteyen mi var diye cevap verdi!
Baktım iki kişiler ve ellerinde de 1'a şişeleri içiyorlar. Ben binmek istemiyordum. Ama gittikçe de zaman ilerliyordu. Öğrenci psikolojisi gitmesem nerede kalacaktım. Mecburen sarhoş arkadaşları kırmayacaktım. Taksiye bindim. Muhabbet ve dua ede ede Maşatpınar'a kadar gittim. Burada ineceğimi söyledim. Onlar ısrarla eve kadar götürebileceklerini söylediler. Ben teşekkür ettim ve hangi durakta çalıştıklarını sordum. Onlar da ne yapacaksın diye cevap verdiler. Ben de yarın cumartesi taksi parasını getirip vereceğimi söyledim. Onlar da ya biz seni bedava getirdik, diyordu. Taksi beni bırakıp dönerken plakasını aldım. Cumartesi günü hangi durakta çalıştıklarını öğrenip gittim. Beni akşam köye götürdüklerini ve götürme ücretini ödeyeceğimi söyledim. Arkadaş ne beni tanıdı ne de akşamki olayı hatırladı. Ama ben ücreti yine de verdim.''
O akşam belki onlarca araba geldi geçti. Belki bazısının yeri yoktu veya başka mazereti vardı. Ama hiçbiri tenezzül edip nereye gideceğimi dahi sormadılar bile.
Toplumda içenleri hep hor görmüşüzdür. Ha bu sözümüz sakın içmeye teşvik olarak algılanmasın. Kim bilir içiyorsa sebebi vardır. Ama hor görmemek ve toplumdan dışlamamak lazım.
Harabat ehline hor bakma Şakir
Defineye malik viraneler var