Sabiha...Bu benim anamın adı.Bilinmeyen,duyulmamış güneş gibi içimi ısıtan bir isim.
O,Sallahlı mahallesinde dünyaya gelmiş eski yaylanın suyu kadar saf ve temiz,dipsiz göl gibi sessiz,sakin bir Dörtkonak kızıydı.
Hıderlezde,Ayliyasta açan bir menekşe kadar narindi.
Gelin gittiği Turhanlı Mahallesinde büyük küçük herkesin “Sabiha yengesi,abla”sıydı.
Karaer Mahalllesindeki komşularının ise “Sebiha teyze”siydi.
Arı gibi çalışkanlığından olsa gerek bir bereket gibi elinin değdiği her şey düzelir,gözünün gördüğü her şey çoğalırdı.Kanatlarını gökte bırakıp yere inmiş bir melekti sanki.
Evimizdeki varlığı, tatlı bir rüya,pencerelerimizin camlarına gelip konan bir barış duasıydı.
Az yer az uyur.Dört çocuğunu büyütmek için gecesi gündüzüne karışmış, güneşin yüzüne doğmadığı,sabah namazıyla güne başlayan cefakar bir anaydı.
Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmadan sadece işine ve evine odaklandığını biz değil onu tanıyan herkes sanki söz birliği etmişçesine taziye için geldiklerinde söylüyorlar.
xxx
Dörtkonağın ayazında üşüyen yüreklerimiz onun nefesiyle ısınırdı.Sesinde Soluğunda,gözlerinin ışıltısında bayat ve pörsük hayatı canlandıran ve güzelleştiren sihirli bir güç saklıydı.
Bu özelliği doğuştandı!
Bazen Ankara’da bazen Eskişehir’de çoğu kezde Gümüşhane’deevlatlarına, bazen komşularına idrak ve irfanıyla öyle sohbetler ederdiki akan suların yatağını temizlediği gibi temizlerdi yüreğimizi...
Dalları genç yaşta ilahi güç tarafından keskin baltayla budandı.
Sırayla annesi Fatma’yı,ablası Güllaleyi,babası Şükrü’yü bir hafta öncede kardeşi Mehmet’i kaybetmiş olsa da o asil duruşunu,o soylu güzelliğini ömrünce hiç kaybetmedi.
O’nun varlığıyla gönül dünyam rüyalarımın süt beyazı bulutlarıyla süslenirdi hep.Uykum bir tavus kuşu yumuşaklığıyla peri masallarının rengine bürünür,rüyalı gecelerimi daha rüyalı yapardı.
Köyde olduğumuz zamanlarda sabah erken saatte yatağımın baş ucuna gelip saçımı okşaması,parmaklarının sabah yeli dokunuşu gibiydi.”Yavrum hadi kalk ,kahvaltını yap.Bahtiyar geldi seni bekliyor.Meşeye gideceksiniz” cümleleri bir dönem hayat mottomdu.
Böyle zamanlarda anılar canlanır ya...
Annemden dinledim....
Evliliğinin ilk yıllarında dünyaya getirdiği çocukları doğar doğmaz ölüyor. Dört beş evladı cennet kuşu olup uçtu elinden.“Acaba benim çocuklarım yaşamayacak mı?” endişesinden olsa gerek bizlerin üzerine adeta titrerdi.
Henüz 5 aylık bebeğim.Bitmeyen ağlama nöbetlerim sonucu beni köyden Gümüşhane’ye doktora götürmeye karar verir.Ancak at yok araba yok .Yanına babamı, kucağına ise beni alarak Ağustos sıcağında dik yokuşlu dağlardan tepelerden,yaylalardan aşarak bir kaç saatte varırlar hastaneye. Varırlar varmasına da bir yandan havanın sıcaklığı diğer yandan ana kucağının sıcaklığından olsa gerek yolda kızamık
çıkarmışım.Öylece girerler doktorun odasına. Doktor muayene sonrası yüzüne yayılan tebessümle anneme dönerek: “Abla sen bu çocuğu yolda tedavi ederek getirmişsin.Benm yapacağım bir şey yok.Kızılcık olmuş bu çocuk.Çıkarınca rahatladı...” Reçete dahi yazmadan annemi geri gönderdi.Annem sevinçle ayrıldı doktorun yanından.Şimdi geldikleri o zorlu yolu tekrar yürümek zorunda. Neyseki köylümüz Ağa İsmail imdatlarına yetişir. At’ına annemi bindirip benide kucağına alarak köye dönerler...”
Coğrafya kaderdir dedikleri bu olsa gerek.
Karadenizin dik yamaçlı yolları arazileri yöre insanı için çekilmez çile olmuştur tarih boyunca.
Ne zorluklarla büyütürler analar evlatlarını.Saçını süpürge yaparak...
Ana yüreği işte...
Yaz tatillerinde Gümüşhane’ye gelip birlikte haftalarca vakit geçirdikten sonra Eskişehir’e döndüğümde sıcak bakışlarını,duasını üzerimde hissederdim hep.İsmim onun dudakalarında şakıyan bir kuş olurdu.
Ben ve kardeşlerim ne kadar yaramazlık yaparsak yapalım en kızgın anlarında bile kucaklar yanaklarımızdan öperdi.Tenkitleri ve uyarıları okşarcasınaydı. O’nun bu okşayışları içimizde ne fırtına bırakırdı ne sağanak nede sel...
xxx
8 Nisan 2022 Salı günü...Öğlen saatleri.
İş yerinden araziye giderken rutinlerimden birisi olan Ankara’da ablam Hakime’yi cep telefonuyla aradım.Her zaman telefonu bir kaç kez çaldığında açan ablam bu sefer bakmadı. Meğer o dakikalarda annemin bu dünyadaki son saniyelerine şahitlik ediyormuş.Anlattığına göre annem abdest alıp kuşluk namazını kıldığı bir zamanda aniden rahatsızlanıp “hakime kurtar beni!” diye seslendiğinde evde kıyamet kopmuş.
Yeğenim Muhammed ile birlikte yaşadıkları anıları kendilerinden dinledikçe hem ağlıyorum hemde annemin son nefesini verdiği anlardaki hali karşısında içimdeki sevinç güvercinlerini havalandırıyorum.
Ömrü boyunca yüce kitabımız Kuran’ı Kerimi elinden düşürmeyen annem kulun rabbine en yakın olduğu ve miracı olan “namaz” kılarkenson nefesini teslim etmiş.Bir faniye nasip olacak en kıymetli sermaye!
xxx
Ablamın onu aradığımın üzerinden 15 dakika geçtikten sonra beni aradı.Sesi ağlamaklıydı.“Hüseyin annemi kurtaramadım....”sözleriyle başlayan cümleleri dipsiz kuyulardan bir çığlıktı.Gönül dünyam alabora olmuştu.
Neylersin ölüm....Mülk evinin sahibinden tahliye kararı annem için verilmiş!
Babamın yadigarı olan annemde o çok sevdiği hayat arkadaşı Hasan’ına kavuşmuş meğer.Hemde mübarek Recep ayında...
“Nasıl yaşarsanız.Öğle ölürsünüz.Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz”Hadisinin ete kemiğe bürünmüş canlı örneğiydi.
Dudaklarına pelesenk olmuş: “Elden ayaktan düşürmeden Allahım ruhumu teslim al”duası kabul olmuş ki kimseye muhtaç olmadan,1 saat bile ölüm döşeğinde yatmadan emanetini teslim etmiş. Ne mutlu!
Şimdi düşünüyorum da melek yüzlü annem kendisiyle birlikte güzel olan ne varsa bilinmeyen bir alem doğru hepsini alıp götürdü.
Arkasında bize anasız bir evin kokusu ve korkutan yalnızlığı hatıraları kaldı....
Anamı yazdıkça kirpiklerimde titreyen damlacıklar duygularımı paramparça ediyor. Her şey zihnimde öylesine derin yer etmiş ki.Hangi birisini yazayım.
Her yer anı...
Taziye için gelen konu komşularının anam hakkında söylediklerini dinledikçe içimde fırtınalar kopuyor,yüreğim kanıyor,burun kemiğim sızlıyor.
84 Yıllık hayat yolculuğunda bir komşunla,arkadaşınla hiçmi yanlış bir davranışın olmaz,sesini hiç yükseltmezmisin yahu...Yok işte!
Bu satırları Gümüşhane’den gecenin geç vakitlerinde anamın evinde yalnız başıma, onun kokusunu aldığım odasında yıllar öncesine ait duvarda asılı resimlerine baktığım bir zamanda yazıyorum....
Yazıyorum yazmasınada içimde biriktirdiğim barajların kapaklarını ardına kadar açarak...
Beni,kopan bir uçurtmanın ardında öylece bırakıp,o sımsıcak o tertemiz gülüşlerini o şevkat dolu bakışlarını yanına alarak sessizce çekip gitti.
xxx
Mahalleden komşumuzun 8 yaşındaki kızı Şeyma’nın dün akşam yanıma gelip “Sabiha teyzemi çok severdim.(Sağ elini kalbini üzerine koyarak) kalbimde taşıyorum onu” demesi...
Yine aynı yaşta Nejla teyzemin torunu Berktuğ’un “Sabiha nene bana pencereden hep çikolata atardı” sözleri...
Torunu Haktan Hasan’ın “Anne hep sevdiklerimiz neden ölüyor” sözleri o masum yüreklerde kkök salan anacığımın sevgisini gösteriyor.
Ahhh...Anne!
Yaktın yüreğimi.
Bıraktın bu vahşi,riyakar, samimiyetsiz, acımasız hayatın çekilmez yükünü yüreğimize...
Nasıl dayanacağız yokluğuna...Toprak ana!
Her Gümüşhane’ye gelişimde zamanı durduran vakitleri kimle geçireğim!
Uzun süredir mustarip olduğu şeker ve kalp hastalığının bedeninde meydana getirdiği tahribatı hiç dışa vurmayan acısını, ağrısını içinde yaşayan anam...
Yaşama sevincini son anına kadar hepimize gösteren hayat dolu anam...
“Öldüğümde beni babanızın yanına defnedin” vasiyetine uyarak bir ömür tükettiğin babamın yanı ebedi istirahatgahı oldu!
Kardeşim Önder ile kabrinde sana son dokunuşumla başlayan hasretim inşaallah cennette birbirimize kavuşmakla son bulur!
Bu satırları yazarken anladım ki meğer anamdan emdiklerim süt değil,süt beyaz mutluluklarmış.
Rahmet olsun Anama...Ve bütün analara...