Sıska kılıklı bir adam bir gün suç işlemiş. Suçundan dolayı kadının huzuruna çıkarmışlar: "Kadı adama bir bakmış durumu durum değil. Adama acımış ve onu affetmiş. Bir daha bana görünme, demiş."
Adam sağda solda gezerken bir bakmış ki caminin avlusunda boynu kalın bir adam abdest alıyor. Adamın bir sağından bir solundan geçmiş, bir ileri bir geri bakmış ve ensesine bir Osmanlı tokadı indirmiş.
Abdest alan adam neye uğradığına şaşırmış. Hemen kendini toparlamış bu sıska adamı tuttuğu gibi kadının huzuruna çıkarmış. Durumu kadıya anlatmış. Kadı bakmış ki sıska adam yine haksız. Sıska adama cebinde kaç akçen var diye sormuş:
''Adam da iki akçem var.'' demiş. Kadı da o zaman bir akçeyi bu adama ver ve barışın, demiş. Sıska adam cebinden çıkardığı bir akçeye adama vermiş ve barışmışlar.
Rahat durmayan sıska adam bir bakmış ki kadının da ensesi kalın. Dönüp bir tokatta kadının ensesine indirmiş. Kadı ne oluyor demeye kalmadan adam bir akçe de kadıya uzatmış. Kadı acı acı gülümsemiş. Merhametsize merhamet, merhamete hakaret olduğunu geçte olsa anlamış.
Bundan sonraki kararlarında duygularıyla değil akılla karar vermenin daha doğru olacağına kanaat getirmiş.
Günlük hayatta acıdığımız, merhamet ettiğimiz, yardımına koştuğumuz, o kadar çok kişi vardır ki yaptığımız iyiliklere karşılık hep zarar görmüşüzdür. Onun için kişilere ederi kadar ilgi ve alaka göstermeliyiz. Yoksa ensemize tokatı indiren çok olur.
Yanılıyor muyum?