Peygamber mi? yoksa Kral mı? Tamamen bir ihtilâf konusu olmuş. Kur'ân' da rabbim ondan övgü ile bahsediyor. Araştırmalarım neticesinde okuduğum kaynakların hepsinde Zulkarneyn kelimesinin anlamı şöyle ifade edilmektedir; Zü, sahip ve malik demektir. Karn ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelmektedir. Karneyn, karn'ın tesniyesi yani iki tanesi demek. Yani, Zulkarneyn kelimesi iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilmektedir. Zulkarneyn' in kim olduğu ve neden kendisine bu lakabın takıldığı konusu merak edilmekte ve tartışmalı bir husus olarak eskiden günümüze kadar devam etmektedir. Âlimler tarafından Zulkarneyn denilmesi, başının iki yanında iki boynuza benzer çıkıntıların bulunması, dünyanın şark ve garbını dolaşması, başının iki yanının bakırdan olması, örülmüş iki deste saçı olması, Allah'ın kendisine nur ve zulmeti musahhar kılması(emrine vermesi), yürürken nurun önünden, zulmetin ise arkasından gelmesi, şecaatı dolayısıyla bu lakabı almış bulunması, rüyasında gökyüzüne çıktığını ve güneşin iki tarafına asıldığını görmesi anlamlarında yorumlandığı yazmaktadır. Çok farklı kaynaklarda Zulkarneyn' in kim olduğu hakkında farklı farklı yorumlar ele alınmıştır. Zulkarneyn kelimesi herkesin bildiği üzere onun esas adı değil sadece lakabıdır. Esas adı hakkında farklı ve değişik görüşler ileri sürülmüşler. Çoğu insan onun Büyük İskender (M.Ö 356-323) olduğunu iddia etmiş. Fakat Kur'ân' da söz konusu olan Zulkarneyn ile Büyük İskender' in vasıfları birbiriyle uyuşmamaktadır. Zulkarneyn, Allah'a inanan, dürüst bir hayat süren ve peygamber olduğu bile ileri sürülen bir kişi. Büyük İskender ise, tek tanrı inancından uzak, girdiği şehirleri yakarak ve yıkarak ilerleyen zalim ve barbar bir insandı. Bilhassa son devrin âlimlere göre, Zulkarneyn' in İran kralı Kisra(Hüsrev) olduğunu kabul etmişler. M.Ö altıncı asırda imparatorluk kuran Kisra' nın vasıfları, Kur'ân' da adı geçen Zulkarneyn' in vasıflarına daha uygun düşmektedir. Nitekim Araplar Kisra' ya, Nûşirevan-ı ,Âdil demektedirler. Yine de Zulkarneyn' in gerçek adını Allah bilir. Hz. Ali' ye göre Zulkarneyn ne bir nebi, ne de bir kraldı. Fakat Allah' ın salih bir kulu idi. Allah onu sevmiş ve o da Allah' ı sevmişti. Onun peygamber olup olmadığını ihtilaf konusu ama Zülkarneyn' in gerçek adını sadece ama sadece Allah bilir. Zulkarneyn’ i tanıttığıma göre şimdi de yaşamış olduğu bir hikâyeyi sizlerle paylaşabilirim. Zulkarneyn, bir gün kavimler bölgesinden geçiyordu. Kavmi uzaktan süzdü ve dünyalık hiçbir şeye sahip olmadıkları izlenimine kapıldı. Bu kavimdekiler ölülerini evlerinin kapısının yakınına gömmüşler. Her gün bu mezarlıkları ziyaret ederlermiş. Mezarlıkları süpürüp bakımını yapar ve orada Allah’ a(c.c.) ibadet ederlermiş. Bu kavmin yiyecek olarak ot ve bitkilerden başka hiçbir şeyleri yoktur. “Zulkarneyn” kendilerine bir adam gönderip bu kavmin kralının huzuruna gelmesini istemiş. Kral’ a bu istek iletilmiş. Fakat kral aldırış etmemiş. “Zulkarneyn” bu duruma şaşırmış. Bu kez karar verir ve kendisi onlara uğrayarak durumlarını sormak istemiş. Kral’ ın yanına gitmiş ve aralarındaki sohbet şu şekilde gerçekleşmiştir. Zulkarneyn: “Gördüğüm kadarıyla hiçbir altın veya gümüş servetine sahip değilsin, yanınızda dünyalık hiçbir şey de göremiyorum.” Kral: “Dünya nimetlerine hiç kimse doymamış ki…” Zulkarneyn: Kapılarınızın önüne mezarlarınızı neden kazdınız? Kral: Ta ki her an gözümüzün önünde bulunsun da onlardan ibret dersi alalım diye. Böylece ölümü her an hatırlayabiliriz ve dünya sevgisi kalbimizden silinsin ki, bizi Rabbimizin ibadetinden geri bırakmasın. Zulkarneyn: Neden devamlı ot yiyorsunuz? Kral: Çünkü biz karınlarımızı hayvanlara mezar yapmak istemiyoruz. Zira yiyeceğin tadı da damaktan öteye geçmiyor. Ondan sonra elini bir kanala uzatarak oradan bir insan kellesini çıkardı. Bunun kim olduğunu biliyor musun? Bu adam, krallardan biriydi. Halkına zulüm eder ve zayıfları ezerdi. Durmadan dünya malını biriktirmeye çalışıyordu. Sonuçta Yüce Allah(c.c.) onun canını aldı ve hak ettiği ateş onun mekânı oldu. İşte bu kelle kendisine aittir.” Adam ikinci kez elini kanala uzatıp ikinci bir kelle çıkartıp önüne koydu ve kendisine, “Bunun kime ait olduğunu bilir misin? Bu adam adaletli bir kral, halkına karşı son derece şefkatli ve ülke halkını çok seven biriydi. Yüce Allah(c.c.) onun ruhunu alıp cennetine koydu ve derecesini yükseltti.” Daha sonra elini Zulkarneyn’ in başına koyarak “ Bakalım bu iki kafadan hangisi gibi olacak?” dedi. Bunun üzerine Zulkarneyn hüngür hüngür ağlayıp onu sardı ve dedi ki; “Şayet benimle arkadaşlık yapmak istersen makamımı sana terk edip, memleketimi paylaşırım. Kral: “Asla” dedi. “ Ben böyle bir arzu içinde olmam ve olamam.” Zulkarneyn: Neden? Kral: İnsanlar tümü ile sahip olduğu servet ve toprak yüzünden sana düşmandır. Sahip olduğum kanaat ve yoksulluk hali sebebiyle de tümü bana dosttur. Yüce Allah’ ın inayeti seninle olsun. Mak.Yük. Mühendisi Burhan GÜL
ZULKARNEYN
Peygamber mi? yoksa Kral mı? Tamamen bir ihtilâf konusu olmuş. Kur'ân' da rabbim ondan övgü ile bahsediyor. Araştırmalarım neticesinde okuduğum kaynakların hepsinde Zulkarneyn kelimesinin anlamı şöyle ifade edilmektedir; Zü, sahip ve malik demektir. Karn ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelmektedir. Karneyn, karn'ın tesniyesi yani iki tanesi demek. Yani, Zulkarneyn kelimesi iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilmektedir. Zulkarneyn' in kim olduğu ve neden kendisine bu lakabın takıldığı konusu merak edilmekte ve tartışmalı bir husus olarak eskiden günümüze kadar devam etmektedir. Âlimler tarafından Zulkarneyn denilmesi, başının iki yanında iki boynuza benzer çıkıntıların bulunması, dünyanın şark ve garbını dolaşması, başının iki yanının bakırdan olması, örülmüş iki deste saçı olması, Allah'ın kendisine nur ve zulmeti musahhar kılması(emrine vermesi), yürürken nurun önünden, zulmetin ise arkasından gelmesi, şecaatı dolayısıyla bu lakabı almış bulunması, rüyasında gökyüzüne çıktığını ve güneşin iki tarafına asıldığını görmesi anlamlarında yorumlandığı yazmaktadır. Çok farklı kaynaklarda Zulkarneyn' in kim olduğu hakkında farklı farklı yorumlar ele alınmıştır. Zulkarneyn kelimesi herkesin bildiği üzere onun esas adı değil sadece lakabıdır. Esas adı hakkında farklı ve değişik görüşler ileri sürülmüşler. Çoğu insan onun Büyük İskender (M.Ö 356-323) olduğunu iddia etmiş. Fakat Kur'ân' da söz konusu olan Zulkarneyn ile Büyük İskender' in vasıfları birbiriyle uyuşmamaktadır. Zulkarneyn, Allah'a inanan, dürüst bir hayat süren ve peygamber olduğu bile ileri sürülen bir kişi. Büyük İskender ise, tek tanrı inancından uzak, girdiği şehirleri yakarak ve yıkarak ilerleyen zalim ve barbar bir insandı. Bilhassa son devrin âlimlere göre, Zulkarneyn' in İran kralı Kisra(Hüsrev) olduğunu kabul etmişler. M.Ö altıncı asırda imparatorluk kuran Kisra' nın vasıfları, Kur'ân' da adı geçen Zulkarneyn' in vasıflarına daha uygun düşmektedir. Nitekim Araplar Kisra' ya, Nûşirevan-ı ,Âdil demektedirler. Yine de Zulkarneyn' in gerçek adını Allah bilir. Hz. Ali' ye göre Zulkarneyn ne bir nebi, ne de bir kraldı. Fakat Allah' ın salih bir kulu idi. Allah onu sevmiş ve o da Allah' ı sevmişti. Onun peygamber olup olmadığını ihtilaf konusu ama Zülkarneyn' in gerçek adını sadece ama sadece Allah bilir. Zulkarneyn’ i tanıttığıma göre şimdi de yaşamış olduğu bir hikâyeyi sizlerle paylaşabilirim. Zulkarneyn, bir gün kavimler bölgesinden geçiyordu. Kavmi uzaktan süzdü ve dünyalık hiçbir şeye sahip olmadıkları izlenimine kapıldı. Bu kavimdekiler ölülerini evlerinin kapısının yakınına gömmüşler. Her gün bu mezarlıkları ziyaret ederlermiş. Mezarlıkları süpürüp bakımını yapar ve orada Allah’ a(c.c.) ibadet ederlermiş. Bu kavmin yiyecek olarak ot ve bitkilerden başka hiçbir şeyleri yoktur. “Zulkarneyn” kendilerine bir adam gönderip bu kavmin kralının huzuruna gelmesini istemiş. Kral’ a bu istek iletilmiş. Fakat kral aldırış etmemiş. “Zulkarneyn” bu duruma şaşırmış. Bu kez karar verir ve kendisi onlara uğrayarak durumlarını sormak istemiş. Kral’ ın yanına gitmiş ve aralarındaki sohbet şu şekilde gerçekleşmiştir. Zulkarneyn: “Gördüğüm kadarıyla hiçbir altın veya gümüş servetine sahip değilsin, yanınızda dünyalık hiçbir şey de göremiyorum.” Kral: “Dünya nimetlerine hiç kimse doymamış ki…” Zulkarneyn: Kapılarınızın önüne mezarlarınızı neden kazdınız? Kral: Ta ki her an gözümüzün önünde bulunsun da onlardan ibret dersi alalım diye. Böylece ölümü her an hatırlayabiliriz ve dünya sevgisi kalbimizden silinsin ki, bizi Rabbimizin ibadetinden geri bırakmasın. Zulkarneyn: Neden devamlı ot yiyorsunuz? Kral: Çünkü biz karınlarımızı hayvanlara mezar yapmak istemiyoruz. Zira yiyeceğin tadı da damaktan öteye geçmiyor. Ondan sonra elini bir kanala uzatarak oradan bir insan kellesini çıkardı. Bunun kim olduğunu biliyor musun? Bu adam, krallardan biriydi. Halkına zulüm eder ve zayıfları ezerdi. Durmadan dünya malını biriktirmeye çalışıyordu. Sonuçta Yüce Allah(c.c.) onun canını aldı ve hak ettiği ateş onun mekânı oldu. İşte bu kelle kendisine aittir.” Adam ikinci kez elini kanala uzatıp ikinci bir kelle çıkartıp önüne koydu ve kendisine, “Bunun kime ait olduğunu bilir misin? Bu adam adaletli bir kral, halkına karşı son derece şefkatli ve ülke halkını çok seven biriydi. Yüce Allah(c.c.) onun ruhunu alıp cennetine koydu ve derecesini yükseltti.” Daha sonra elini Zulkarneyn’ in başına koyarak “ Bakalım bu iki kafadan hangisi gibi olacak?” dedi. Bunun üzerine Zulkarneyn hüngür hüngür ağlayıp onu sardı ve dedi ki; “Şayet benimle arkadaşlık yapmak istersen makamımı sana terk edip, memleketimi paylaşırım. Kral: “Asla” dedi. “ Ben böyle bir arzu içinde olmam ve olamam.” Zulkarneyn: Neden? Kral: İnsanlar tümü ile sahip olduğu servet ve toprak yüzünden sana düşmandır. Sahip olduğum kanaat ve yoksulluk hali sebebiyle de tümü bana dosttur. Yüce Allah’ ın inayeti seninle olsun. Mak.Yük. Mühendisi Burhan GÜL
Ekleme
Tarihi: 10 Ekim 2016 - Pazartesi
ZULKARNEYN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.