Tarih boyunca insanlar ikili ya da daha büyük gruplar halinde kendi aralarında çeşitli anlaşmazlıklar yaşamışlardır. Bazı uzmanlar insanlar arasındaki bu anlaşmazlıkların normal olduğunu, bunun bir tür iletişim şekli olduğunu savunmaktadırlar. Fikirlerin çatışması neticesinde ortak ve makul olan yola ulaşmanın mümkün olacağını savunurlar. Ancak fikirlerin çatışmasında makul yolu bulmak çoğu zaman kolay olmayabilir. İnsan hayatında olumsuzluklara neden olabilecek anlaşmazlıklar ancak bazı erdemlere sahip olmakla engellenebilir. Bu erdemlerden biri, insanların diğer fertlere ve onların farklı yaşam tercihlerine saygı gösterebilmesidir. Saygının olmadığı toplumlarda kişiler arasında empati gelişemez.
Daha evrensel bir bakış açısıyla; insan olmanın onuru dikkate alındığında, kişinin diğer kişilere sadece onların insan olmasından dolayı saygı duyması gereklidir. Barışçıl ilişkileri zedeleyen sebeplerden en önemlileri saygı ve nezaket yoksunluğudur. Nezaket başkalarına saygı duyulduğunu gösterir ve diğerleriyle sağlıklı bağ kurmayı kolaylaştırır. Nezaketin kaynağı olan empati; insanın karşısındaki gibi düşünebilmesi, hissedebilmesidir. Karşısındakine düşman muamelemesi yapmadan yaşayabilme sanatıdır. İnsan, karşısındaki gibi hissederken saygı kendiliğinden gelişecektir.
Bireye ve topluma zarar veren birçok saygı sorunları mevcuttur. Modern dünyada karşılaşılan gürültü, çöp gibi iyi yaşam hakkına saygısızlık bunlardan sadece birkaçıdır. Bunların ihlali insan haklarına saygısızlık olarak hukuki ve politik yaptırımlara tabidir. Kanuni-hukuki zorunluluk ve korku olmasının dışında bir insanın diğerleri ile doğru ilişkiler kurmasının temelinde “insani değere saygı” yatmalıdır. Tam da bu noktada Öktem (2011:90) “Birbirine saygı düzen sağlar, kaosu ortadan kaldırır. Hukuk düzenini ahlaksal sorumluluk temeline oturtmak, ortak yararı böyle bir düzlemde sağlamak ‘romantik‘ bir yaklaşım gibi görünse de Platon’dan Farabi’ye birçok düşünürün hukuk ve devlet felsefesinin içinde yer almaktadır.” der.
İkili ilişki düzeyinden devlet-vatandaş ilişkisi düzeyine kadar uzanan farklılığa saygı; tarih boyunca felsefecilerin ilgi alanı olmuştur. Bu noktada John Locke’un düşüncesinden hareketle eğitim üzerine yazdığı kitabında, en doğru eğitimle yetiştirilen bireyler; başkalarını hesaba katmadan, bireyselliğini öne sürerek sadece kendi çıkarlarını meşru saymak yerine, insani yapının gerektirdiği değerlerin ön plana çıktığı hoşgörü anlayışına sahip ve özgürce yaşayacağı bir ortam hazırlamaya gayret edecektir. Ona göre başka insanlara karşı saygılı olmayı ve onları küçük görmemeyi öğretmek gerekir. Kendinden daha aşağı seviyedeki insanlara karşı emrivaki ve buyurgan bir tavırla değil de daha sevecen ve hoşgörü içinde davranması gerekir (Keleş, 2013: 99).
Sadece insanın insana saygısının üzerinde durmak, yaşanılası bir dünya için yeterli değildir. İnsanoğlu, genel olarak duygu ve hislerinin olmadığı kabul edilen doğal yaşama karşı bile empati ve saygı ile yaklaşmalıdır. Böylelikle yaşamın her türlüsüne karşı saygı esaslı yaklaşım neticesinde ne çevre sorunları ne de türlerin katliamı ve yok olmaları söz konusu olmayacaktır. Her canlının içgüdüsel tepkilerinin sebebinin kendini koruma ve türünün devamlılığını sağlama olduğu hesaba katılmalı ve onlara karşı saygılı yaklaşımlar sergilenmelidir.
Saygı, insanlar ve diğer canlılar arasında barışı sağlar.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Keleş, H. (2013). Temel Eğitim Felsefesi Akımları Bağlamında John Locke’un Liberal Eğitim Anlayışı. Y.L. Tezi
(https://atauni.edu.tr/yuklemeler/dc43a82dcc17d51206a8abc3c66902a4.pdf)
Öktem, N. (2011). Ronald Dworkin ve Hukuk Felsefesi. Anayasa Yargısı. 28. Sayı
(https://www.anayasa.gov.tr/files/pdf/anayasa_yargisi/niyazi_oktem_1.pdf)