Anadolu bilgeliği gönül terbiyesidir. İnsanın kendisine ve toplumuna karşı saygı ve sevgisini esas alan ahlaki bir düşünce sistemidir. Anadolu bilgeliğinde öncelikli olarak ilk aklımıza gelenler; Hoca Ahmet Yesevi, Mevlana Celalettin Rumi, Hacı Bektaşı Veli ve Yunus Emre gibi büyük düşünürlerdir. Bu düşünürler halkın eğitiminde, toplumsal barışın korunmasında ve manevi birliğin sağlanmasında etkili olmuştur. Ancak Anadolu’nun en içlerine kadar yansımış, belki bu büyük bilgelerden belki de sıradan halktan kalma yazılı olmayan, çoğu toplumsal ve kişisel erdemleri yansıtan sayısız söylemler vardır. Bu yazıda bunlardan bazıları üzerinde bir tür düşünme deneyimi yaşayacağız.
Geçmişten günümüze dil, insanoğlu tarafından bir iletişim aracı ve dolayısıyla bir anlam aktarma aracı olarak kullanmıştır. Babaannelerimizin “Bir söz bir büyü yerine geçer.” dediklerini duymuşuzdur. Büyü yapmak, birisini iyi ya da kötü yönde etkilemek için yapılan bir eylemdir. İnsanın eylemini değiştirmenin yolunun sözden geçtiğini vurgulamak için böyle bir deyim kullanmıştır Anadolu insanı. Bir söz ile birçok kalbi kazanmak ya da kaybetmenin mümkün olduğunu yaşarken tecrübe etmişizdir. Dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Kalplere güzel dokunuşunun yanı sıra yeri geldiğinde kalıcı yaralar açabilecek keskinliğe sahiptir. Tam da bu noktada dilin gücünün farklı şekillerde vurgulandığı bilge atasözlerini incelediğimizde konuşanı uyarır nitelikte “Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.” sözü karşımıza çıkmaktadır. Bu söz, bıçak veya herhangi keskin bir aletin oluşturacağı yaranın bir gün geçebileceği ama dilden çıkan sözün bıçaktan daha keskin olduğu, dolayısıyla açtığı yaranın daha derin olmasından dolayı kolay kolay iyileşemeyeceği vurgulanmıştır. Dili yıkıcı olmadan kullanmanın önemini büyük şair Mehmet Akif Ersoy şu dizeleriyle çok güzel ifade etmiştir.
“Yıkmak, insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Onu, en çolpa herifler de, emin ol becerir
Sade sen gösteriver 'İşte budur kubbe' diye
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye
Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat, o zaman
Bir Süleyman daha lazım yeniden, bir de Sinan”
Her ne olursa olsun yıkmanın yapmaktan kolay olduğunu anlatan bu şiir, dilin kullanılma şekline göre yıkıcı veya yapıcı olmasıyla özdeşleştirilebilir.
Anadolu’dan gelen bir başka anlamlı söz ise son günlerde pandemi ile birlikte etrafımızdan çokça duymaya başladığımız “Herkes yerinde sağolsun.” sözüdür. Bu sözün altında ciddi bir kabullenme ve şartlara uyum sağlayıp mutluluğa ulaşma düşüncesi yatmaktadır. Genellikle ilişkiler açısından söylenen bu cümle, bir ilişkinin son halini kabullenme ama yine de karşıdakinin başına kötü bir şey gelmemesini istemek anlamında bir söylem iken son günlerde sevdiklerimiz için kullandığımız sözlerden biri haline gelmiştir.
Bir söz ile bilgeliğini gösterir Anadolu. Bu yazıda sadece birkaç tanesi üzerinde durulan ve bilgelik tarihini yansıtan bu sözler birer mirastır. Daha düzgün bir iletişim ve yaşanılır bir toplumsal düzen için gerek Yunus Emre, Hoca Ahmet Yesevi, Mevlana Celalettin Rumi ve Hacı Bektaşı Veli gibi büyük düşünürlerin, gerekse babaannelerin yıllarca biriktirip tecrübe ettiği bilgilerden oluşan bu değerli miras yeni nesle mutlaka aktarılmalıdır.
Ayşe PARMAKSIZ