İnsanın nasıl olması gerektiğini, kendi isteğine göre şekillendiren ilk devrim sanayi devrimi olsa gerek. O dönemde dünyanın her yerinde yaşayan, modern olma heyecanı taşıyan insanoğlu, kendi öz kültürü ile bağlarını koparıp yeni yollar aramaya başlamıştır.
Her yeni teknoloji devrimi yaşamı kolaylaştırma, ülkeyi, toplumu kalkındırma gibi sayısız ekonomik ve politik vaatlerle gelir. Ancak genelde bu duruma ilk maruz kalan bireylerin yaşam dengesini koruması zor olmaktadır. Kendi içinde farklı travmalar yaşayan çağ insanlarının sayısı azımsanamaz. Tıpkı yüzyılın dijital devrimini yaşayanların, dijital devrimin sunduğu yeniliklerle; psikolojide 3D olarak adlandırılan (düşünce, duygu, davranış üçlüsü) öğelerin değişmesinin kaçınılmaz olması gibi. Söz konusu teze göre yaşanılanlar karşısında zihinde çeşitli düşünceler oluşmaktadır. Oluşan düşünceler kişilerde çeşitli duygulara sebebiyet vermekte ve duyguların sonucunda da insan davranışları şekillenmektedir. Bu durumda dijital dönemle birlikte yeni düşünceler, yeni duygular ve yeni davranışlarla şekillenen yaşantılar ve kültürler oluşmaktadır.
İnsanların dijital teknolojinin etkisi altında neleri yitirdiği ve nelere sahip çıkması gerektiğini fark edebilmesi şu an zor görünmektedir. Modernizmden sonra yaşanılan son yüzyılı “dijital modernizm” olarak adlandırırsak, her türlü gerçekliklerin yeniden tanımlanması gerekecektir. Bazı sosyal kavramların, algıların, değerlerin, istek ve ideallerin değişimi göz ardı edilemez. Ancak her türlü değişime uyum sağlamada zorlanmayan insanoğlu bu değişime de uyum sağlamış ve halinden hoşnut görünmektedir. Dijitalleşme ile daha kolay ve daha mutlu yaşadığını zanneden çağ insanının gerçekte ne kadar mutlu olduğu üzerinde düşünülmelidir. Bayraktar'ın (2022: 623) Muzaffer'den aktarımına göre “Mutluluğun maddi gelişme ve refahla büyük ölçüde bağlantılı olduğu şüphesizdir. Ancak aralarında bire bir denklemsel ilişkinin olmadığını çoğumuz biliriz…” der. Sosyal ve psikolojik olarak yaşanan çağın gereklerine uygun hareket etmek “sanal mutluluk” şemsiyesi altına sığınmaktır. Yukarıdan ne yağdığına bakılmaksızın sığınılan bu dünya, fiziksel varlığı olmayan ancak fiziksel varolma algısı yaratan yalnızlık gerçeğinin dünyası gibidir.
Sanayi devri dönemi ve hatta dijital dönemin insanı ne ölçüde yalnızlaştırdığı noktasını Marai (2022: 129) şöyle özetler. O, mekanik uygarlığın “yalnızlık” denilen üretim bandı üzerinde imal edildiğini söyler. Büyük şehirlerde yaşayan kafelerde, sinemalarda kitle halinde görünen insanların çölde inzivaya çekilenler kadar yalnız olduklarını ifade eder. Bu şekildeki yaşam ve düşünce tarzı zamanla normal kabul edilir ama insanları her türlü kaynağa hızlı ulaştıran, tükettiren dijital kültür aslında insanları bir o kadar da yalnızlaştırır. Bu konuya tam olarak olmasa da Türk Edebiyatının önemli romancılarından Peyami Safa , yıllar önce “Yalnızız” romanında farklı bir bakış açısıyla değinmiştir.
Sonuç olarak her devirde olduğu gibi bu döneme de uyum sağlamış olan insanoğlu umarız kendi hapishanesinde tutsak olarak kalmaz.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
-Bayraktar, O. (2022). Eğitimde İnsani Alanlar Sorunu Ve Dijitalleşme. International Ankara Congress On Scientific Research Iv April 1-3, Web: https://www.ankarakongresi.org/
-Marai, S. (2022). İşin aslı. Çev. Esen Tezel. Yapı Kredi Yayınları
Ayşe PARMAKSIZ