İyilik insana mahsus bir eylemdir. Kötülük gibi iyilik eylemi de her insanın yapısında var olan niteliklerdendir. Genellikle bu nitelikler belirli amaçlar doğrultusunda eyleme dönüşmektedir. İnsanların neden ve hangi amaçlarla iyilik yapma gereği duydukları üzerine çok şey söylenebilir.
Genel olarak birkaç amaçla iyilik yapıldığı düşünülür. Toplumsal onaya ulaşmak –toplumda iyi biri olarak tanınmak- ya da kötü bir durumla karşılaşıldığında aynı şekilde muamele görmek ve ilahi kudret tarafından iyi olarak kabul edilmek kaygısıyla iyilik yapılmaktadır.
Eğer bir iyilik hakkında “Ben bunu onun için yapmıştım.” deniliyorsa, aslında iyiliğin yapılış amacının toplumsal onay için olduğu rahatlıkla fark edilebilir. Böyle düşünen biri için; burada esas olan iyiliğe ihtiyaç duyan kişi değil, kişinin kendini toplum karşısında iyi bir yerde hissetme çabasıdır.
Bazen de yapılan iyiliğin diğer dünyada yer edinebilme amacıyla yapıldığını görebiliriz. Bu bakış açısı en azından “ne kadar iyi bir insan” toplumsal söylemini kazanabilme çabasından daha masum görülebilirken diğer yandan; dini, sadece bu dünya ve öbür dünya için bir sigorta şirketi gibi görme yaklaşımıyla hareket edilebileceği tehlikesi ile de karşılaşılabilir. Kuran-ı Kerim Kasas 77’de “Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap.” emriyle hareket etmek insanın içinde var olan iyilik cevherini herhangi bir karşılık beklemeden kullanması gerektiğini en iyi şekilde anlatan ifadedir. İyilik gören herkes mutlaka bir gün “Senin için o kadar şunu yaptım ama sen….” ile başlayan halk arasında “başa kakma” olarak tabir edilen durumla karşılaşmıştır. Çıkarların çatıştığı noktada söylenen bu söylemler yapılan iyiliğin asıl yapılma sebebi hakkında fikir verebilir. Pascal’ın “İyiliğinize inanılmasını istiyorsanız, ondan hiç söz etmeyin.” sözü bu noktada anlamlıdır.
Kant “Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi” kitabında iyilik için; bir beklenti için yapılan iyiliğin iyilik olmadığını söyler. Burada bahsedilen gündelik ilişkilerdeki iyilikten ziyade, genel geçer ahlakı kapsayan iyilik mefhumudur. Bu sebepten dolayı da, iyiliğin kişinin doğal ediminin bir parçası olması, iyiliği yalnızca doğru olduğunu düşündüğü için yapması gerektiğini söyler. Diğer insanları, insan oldukları için sevmek, herhangi bir toplumsal ya da manevi bir çıkar gözetmeden iyilik yapmak ve iyiliğe doğru bir bakış açısı geliştirmek daha makbul olacaktır. Gerek karşı taraftan gerekse toplum onayı için bir beklenti içinde olmadan yapılan iyilik hakkında Türk atasözlerinden en çok bilinen “İyilik et, denize at, balık bilmezse Hâlik bilir.” sözü iyiliğin amacını en güzel şekilde ifade etmektedir.
Sonuç olarak asıl iyi olan; insan olmak ve diğer her canlıyı çıkarsızca can kabul ederek yapılması gerekenleri asgari düzeyde yapabilme bilinciyle hareket etmektir. Hırs ve nefis gibi temel engelleri aşmak, insanların sıkıntılarını önemsemek, merhameti paylaşmak; bir insanlık sanatıdır. İyilik iyi olduğu için yapıldığında bir canlının kalbine atılan tohum niteliğindedir. Bu tohumun nerde ve ne zaman sürgün vereceğinin hesabı yapılmamalıdır.
Dileğimiz, herkesin içinde var olan iyilik yapma duygusunu fark etmesi ve iyilik yapma fırsatlarını kaçırmamasıyla daha mutlu bir dünyaya adım atılmasıdır.
Ayşe PARMAKSIZ