Bu hafta yazmayı düşündüğüm birkaç konu vardı aklımda. Ancak geçtiğimiz gün yol kenarında bulunan trafik levhasının halini görünce yüreğim sızladı.
Sürücülerin can ve mal güvenliği için yol kenarına dikilen o levhanın halini görmeliydiniz!
Baskın yemiş karakol gibi her tarafı delik deşik.
Kurşunların hedefi olmuşu.
Öyle ki üzerindeki işaretler kaybolmuş kullanılamaz hale getirilmişti.
Kamu malına zarar veren hainleri keşke bulabilse yetkililerde gerekli cezayı kesseler.
En ağır cezayı da alsalar içlerindeki hainlik tedavi edilmeyecek boyutta bir hastalık.
Yazıklar olsun.
Beyinlerine virüs bulaşmış…
İşte böyle olumsuzlukları görünce kararım değişti ve “Tedavisi olmayan hastalıklarımız” başlıklı bir yazı yazmaya karar verdim o anda.
Sadece bu mu elbette değil.
Sizlerde etrafınızda buna benzer “tedavisi olmayan hastalık” örneklerini sık sık yaşamınızda gördüğünüzden eminim.
Düşündükçe, yaşamın olağan akışı içerisinde birçoğunu görüp şahit olduğum bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum!
Mesela…İçinde güzellik ve iyilik barındıran herhangi bir şeye katlanamamak. Suistimal etmek.
Ağaç dikersin keserler, çiçek dikersin sökerler.
Hayvanlara mama koyarsın dökerler,
Kulübe yaparsın yıkarlar, su koyarsın izmarit atarlar, mama tabağını çalarlar…
Başka…
Yardım edersin yalancı çıkarlar. Elini verirsin kolunu kaparlar.
Nezaket bile yanlış anlaşılıyor bu ülkede.
İstisnalar var ama genel durum bu.
Sahi nedir bu halimiz…!
Bilgi olmadan kanaat etmek.
Hakkıyla değil üçkağıtçılık ile para kazanmaya çalışmak.
Kalp kırıp af dilememek.
Kendisine kibar davranan bir bireyi hakir görüp, sert sert cevaplar ve davranışlar bütünü içine girmek.
Anlamadan dinlemeden yargılamak,
Bilmediği konularda yorum yapmak…
Dini siyasete alet etmek, edenlere sahip çıkmak
Milliyetçiliği, vatanseverliği tweet atmakla yaşadığını zannetmek,
Devam edelim…
Aslında empati yoksunu olmak, millet olarak en büyük hastalığımızdır.
Hiçbir koşulda karşımızdaki insanı anlama yoluna gitmiyoruz.
Sürekli olarak devam eden bir saldırganlık söz konusu.
Cahillik getirisi kibir. Zannedersin ki dünyayı bu adam yarattı.
Her şeyi, herkesi, kendine bakmadan, eleştirmek.
Takdir etmenin ne olduğunu hiç bilmeden, dayanaksızca, sınırsızca ve sadece eleştirmek.
Cebindeki parayla adam olduğunu zannetme,
Trafikte hep kendisinin haklı olduğunu düşünme,
Başka… Sabırsızlık,
Ayrımcılık.
Bencillik.
Kendi milletini ve ona özgü şeyleri küçümseme hastalığı.
En büyük hastalığımız değil mi?
Devam edelim…
Derslerini çalışıp sınıfını yüksek puanlarla geçenleri inek sanma.
Trafikte kırmızı ışıkta dururken, yeşil ışık yanar yanmaz kornaya basma hastalığı,
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma” ki oldukça yaygındır,
Kimsenin kendinde fark etmediği hastalıktır.
Torpille işimizi halletmek, çalışmadan para kazanma arzusu. Rant…!
Yıllardır hep takım tutar gibi parti tutmak
Her duyduğuna inanmak
Makam sahibi birine yalakalık yapmak!
Hastanede, sağda solda direk sırayı dinlemeden işini halletmeye çalışmak,
Kıskançlık.
Cimrilik.
Kardeş abisini, elti görümcesini, kaynana halanın kızını kıskanır.
Yalan söylemek.
İkiyüzlülük.
Siyasi parti çalışanını para içinde yüzmesi,
O pudra şekeri diyecek kadar yüzsüz olması,
Neler…Neler…
Faydasız konuşma,
Söylediğini yapmama.
Dindarlığı, türban, sakal vs. şekilciliğe ve görüntüye indirgemek,
Her cuma mesaj çeker ama cuma günleri camiye uğramaz.
Yanında kimse yokmuş gibi davranıp camide duaları sesli okumak, yanındakini rahatsız emek…
Evet sevgili okuyucular…
Sizin okurken benim ise yazarken rahatsız olduğum bazı hastalıkları yazmaya
Çalışım.
İstesekte istemesekte bu zihniyetteki insanlarla yaşamak zorundayız.
İçinde yaşadığımız zaman ve mekânda, tedavisi -bize göre-mümkün olmayan böylesi hastalıklardan, iki ayaklı şeytanların şerrinden Allah bizi korusun.