Çeşitli süs eşyalarında görülen ulu ağaç figürü, dilek ağaçları, kutsallaştırılan yaşlı ağaçlar aslında kozmik ağacın birer temsilleridir. Türk toplumundaki kozmik ağacın güncel karşılığı yüksekçe bir yerde yaprakları dökülmüş, yaşlı, kutsal sayılan, çaput bağladıkları ağaçtır. Hayat ağacı, manevi olarak üç bölüme ayrılmaktadır. Üst dallar gökyüzüne (Tanrı divanına), gövde kısmı insanların yaşadığı kısma (yeryüzüne), alt dallar ise yer altına (cehenneme) uzanmaktadır. Hayat ağacının mitolojik kökeni bu inanışa dayanmakla birlikte Anadolu’da bu kökensel bilgi unutulmuştur. Günümüz Anadolu’da yaşayan hayat ağacı inanışları İslamiyet’ten önceki Tengricilik inanışıyla ilgilidir. Orta Asya’dan ata mirası olarak getirilen bu inanışlara Türk kültürünün manevi mirasları olarak sahip çıkılmalıdır. Bu inanışlar Türk devletlerinin ortak kutsallarındandır. İnanmak ihtiyaçtır. İslâm dininde Allah’ın her millete eşit mesafede, adil bir sevgiyle yaklaştığı düşünüldüğünde Arap kültürünü severken Türk kültürüne hurafe dedirtmeyeceği muhakkaktır. Günümüz Anadolu’sunda insanlar bir dilek tutup kendi kıyafetlerinden bir parçayı ağaca bağlayarak bir çeşit Allah’a kendi kültüründe ritüel diliyle istekte bulunmaktadırlar. Bir inanışa göre ağaca genç kızlar, sevdiklerine kavuşmayı dilediklerinde kırmızı yazma bağlarlar. Eğer bu yazma uçarsa dileklerinin kabul olacağına inanmaktadırlar. Geleneksel yaşantıda ebeveynlere gençlerin duygularını ifade etmeleri saygısızlık olarak düşünüldüğünden bu davranış, kendi içerisinde bir çeşit dil oluşturmaktadır. Benzer şekilde uğur böceği ele konunca dilek tutulur. Eğer uçarsa dileğin kabul olunacağına yorulup mutlu olmaya benzemektedir. Din ve kültür birbirinden farklı kavramlardır. Bu sebeple kişilerin milli kimliğinin Türk, dini kimliğinin Müslüman olması teorik değil, pratik bir bilgiye dönüştürülmelidir. Ata mirası dilek ağaçlarının hurafe, put, günah denilerek kesilmesi “Türk” kimliğine yapılan bir hakarettir. Bireyler kültürün bir parçası olmak zorunda değildir. Burada önemli olan şey saygı duyma zorunluluğudur. Kültürel zenginlikleri olan, geleneksel yaşantının canlılığını sürdürdüğü bir kent olarak Kelkit’in her bireyi kültür taşıyıcısı konumundadır. Dolayısıyla bu hassasiyetlerle milli miraslarımıza sahip çıkılması önemli bir meseledir.
Dr. Açelya OĞUZ