"Konuşmak aklın varlığını gösterir, dinlemekse miktarını…”
Dinlemenin önemine dair söylenmiş o kadar çok söz var ki, dinlemenin konuşmaktan daha faydalı olduğu bütün toplumların ortak kanaatidir. Yazılı ve sözlü kültürümüzde de buna atıfta bulunan bir sürü hikâye, anekdot ve söz vardır. Kutadgu Bilig’den tutun da Dede Korkut'a, Mevlana’ya, Yunus'a kadar bütün gönül erleri, ilim mektepleri, bilgeler, filozoflar vs. hep dinlemenin konuşmanın ön şartı olduğundan bahsederler. Konuşmak dinlemenin bir yansımasıdır, bir sonucu ve meyvesidir. Mevlana’nın dediği gibi “Küpün içinde ne varsa dışına o sızar” Fakat “Dinlemek” insanın yapacağı en kolay ve zahmetsiz fiillerden biri iken, nasılsa en başarısız olduğumuz ve bir türlü hakkını veremediğimiz işlerin başında gelmesi izahı çok zor olan bir durumdur. Belki de dinlemeyi bilmiyoruz!
Dinlemek; etraftaki sesleri kulak haznemize doldurmak mıdır sadece? Dinlemek sadece kulak ile mi yapılır? Büyük ve marifetli bir kulağa sahip olmak dinlemek için yeterli olsa, eşeklerin bilge olması lazım gelmez miydi? Kulak vermek yetmiyorsa dinlemek için daha ne yapmalı?
Tabii ki “Dinlemek, öğrenmek maksadını taşımalı” evvela. İnsan ancak “eksik” olduğunu kabul ettiğinde “tam” oluyor. Bu ironik sınav, muhteşem bir yaratık olan insana verilmiş “inceden ince” bir hediyedir. Mevlana’nın tanımıyla “dışı ince zehir kaplanmış şeker”. Bilgi en büyük güçtür. Ona sahip olmak için ise en büyük gayret sarf edilmeli. Eşya için diyar diyar dolaşan insan bilgi için neler yapmalı. Hepimizin ortak sorunu, her şeyi biliyor olmak, bilgi için ayıracak vaktimizin olmaması. Ve öğrenmeye ihtiyacımızın olmadığını düşünmek çünkü kibir insanı alim eder. “Gerçekten dinleyebilmek için önce dinlemek lazım “
Vicdan müessesi insanın ilk öğretmenidir. Bu konuda akli faaliyetlerimizi ilk evrelerinde doğru yönlendirmek onun işidir. Ve bu dönemde kendisine sunulan doğru ve faydalı bilgiler hayati önem taşımaktadır. Merak duygusunu olumlu yönde geliştirmekle bir bireye öğrenmeyi öğretmeyi başarabiliriz. O zaman ise artık tavsiyeye ihtiyacı yoktur. Dinlemek için fırsat kollayacaktır. “Konuşanın anlatılana ihtiyacı yoktur”
Peki dinlemeye hazır olan insan neleri ve nasıl dinleyecektir? Her boş lakırdıya kulak kesilerek mi? Tabii ki hayır. Dinlemek bütün duyularla mümkündür. Bir taşa dokunarak onun sert ve milyonlarca yıllık hikayesini dinleyebiliriz. Bir atoma bakarak, ulvi tasarımın kusursuz işleyişini dinleyebiliriz. Bir çiçeği koklayarak tabiatın şen şarkısını dinleyebiliriz. Bir kitabı okuyarak, Asya steplerindeki bir çobanın kaval sesini dinleyebiliriz. “Dili konuşmak değil dinlemek güçlendirir”
Dinler misiniz?
25.12.2021 – Fahrettin Köseoğlu