Herkes birbirinden farklı yaratılmış olmasına rağmen bazı topluluklardaki insanların hep aynı tarzda düşündüklerini ve davrandıklarını görürüz. Bu insanlar yaşama uyum sağlamak ve iletişimi sürdürmek için yaşadığı grubun maskesini takar. Bu maskeler kimi zaman kişinin annesinin, babasının, bir aile üyesinin veya dahil olmaya çalıştığı bir grubun maskesi olabilir.
İnsanlar taktığı maskenin farkında bile değildir çoğu zaman. Ona uygun görülen maskeyi kendisi zanneder. Bir başka konuda iş hayatı dolayısıyla takılan maskelerdir. Emekli olup işinden ayrılsa bile bu maskesinden kurtulamayanlar çoktur. Etraftaki birçok insan kendisine biçilmiş maskenin altında mutsuzdur belki de. Burada en önemli sorun özgürlük sorunudur. Aslında olmadığı gibi, hissetmediği gibi davranabilen, aldırdığı halde aldırmaz görünebilen, doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterebilen, çeşitli renklerde maskelerin arkasında yeterince özgür olmayan insanlardan bahsedilebilir. Bu noktada J.J. Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi kitabındaki ünlü “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur.” sözü konuya yakın bir bakış açısı sunabilir. Onun kastettiği şey toplum düzeni için kişinin bazı haklarından vazgeçmesi ve doğasının dışına çıkarak bazı sözleşmelere dahil olma durumunda kalmasıdır.
Toplumun kişi için ördüğü maskenin dışında asıl konu, kişilerin bilinçli taktıkları maskelerdir. Maskeleri ile korunma amaçlı yaşayan çoğu insan gerçek duygu durumlarını ortaya koymaz. Yüzlerde sahte bir ifade ile yaşayan samimiyetsiz, yaşadığı dönemin kimliğine bürünmeye çalışan, kendisi olmaktan çıkmış ya da hiç kendini bulamamış, başkalarını kopyalayan insanlar oluşur. İlişkilerinde ve davranışlarındaki tavır önüne iyileri koyup ardına kötüleri dizmek gibidir. Bu samimiyetsizlik zamanla insanoğlunun birbirine olan güvenini zedelemiş; güvensiz ve mutsuz toplumlar doğurmuştur.
Maskelerine bürünmüş insan yetiştirmek en başta aile ve eğitim sisteminin elinden geçer. Ailede çocuğu başkalarının çocuğu ile karşılaştırma, eğitim ortamlarında ise farklılığa övgü olmadan, eğitimcinin kriterlerine uygun davranan bireylerin hep ön plana çıkarılması, her bireyin farklı özelliklere ve yeteneklere sahip olacağı düşünülerek hazırlanmış eğitim ortamlarının olmaması en önemli etkendir.
Hem aile ortamı hem de eğitim kurumları bireyin öz benliğini koruyacak ve geliştirecek şekilde fırsatlar sunarsa çocuk yetişkin olduğunda ortamına uygun maskeler takınmak zorunda kalmayacaktır.
Şartlara göre oluşturulan bu maskeler her zaman kötünün üstüne iyi takılmış gibi kabul edilmemelidir. Kötü görünenin ardında iyiliğin olabileceği de unutulmamalı ve her insana var olan gerçek benliği için fırsatlar tanınmalıdır.
Sonuç olarak, sağlık amaçlı takılan maskelerin dışında hiçbir maskenin ardına sığınmadan “Ne olursan ol ama kendin ol.” diyebilmeliyiz.
Ayşe PARMAKSIZ