Ramazan/Ramadan kelimesi;”Güneşte yalın ayak yürüyüp yanmak” anlamına gelmektedir.Şehr-i ramazan(Ramazan ayı) ise; yüce kuran’ın inzal edilmeye başlandığı,’bin aydan daha hayırlı gece’ olan mübarek Kadir Gecesi’ni ihtiva eden,hicri ayların dokuzuncusu”Haram Aylar”ınisesonuncusudur.
Yüce Peygamberimiz’in, feyz ve bereketinden sıklıkla bahsettiği, ”başırahmet,ortasımağfiret,sonucehennemden kurtuluş” olan bu kutsal ayda müminler, oruç ibadetini ifa ederler. Hicretin 2. Senesi (623-24 arası) farz kılınan bu ibadet, İslam Tarihi’nin her devrinde, huşu ve coşku içinde yapılagelmiş,infak şuuruyla kardeşlik hukuku tesis edilmiştir.
Peki Osmanlı’da nasılgeçerdi Ramazan günleri?
Ramazan hazırlıkları önceden başlardı,Ruyet-iHilal’in görülmesiyle birlikte İstanbul kadısı, durumu Şeyhülislam’a bildirir o da padişahı müjdelerdi.Akabinde Ramazanın başladığı ilan edilir, İstanbul’un büyük camilerinde kandiller,mahyalar yakılırdı.
Padişahlar tarafından tembihnameler yayımlanırdı; ” israf edilmeye, ulu orta yenilipiçilmeye,teravih saatleri dükkan ve kahvehanelerde oturulmaya,gayri müslim mahallelerde davul çalınmaya,penceresi önünde sarı çiçek saksı olan evin önünde davul çalınmaya(hastasıolduğu için),sokak hayvanatına merhamet edile…”
Padişahlar tebdil kıyafetle çarşı pazar gezer, Narh usülüyle fiyatı önceden belirlenen et,ekmek,yağ vb. temel ürünleri denetler,hata ve ihmali olanlar şiddetle cezalandırılırdı.Dükkanların içinin ve önünün temizliğide çok mühimdi.
Ramazanın birinci günü ilk sahur ve ilk iftar için özel hazırlık yapılır, Eyüp Sultan, Ayasofya, Sultan Ahmet veSüleymaniye camilerinin minareleri süslenir,mahyalar yakılırdı.
Meydanlarda Orta oyunu,meddah,Karagöz-Hacivat oyunları sergilenir, çocuklar ve erkekler yakından,kadınlar ise uzaktan ya da evlerin pencerelerinden izlerdi.Cambazlar,hokkabazlar gösterileriyle neşe kaynağı olurdu.
İlk yedi gün boyunca zenginler iftar saatinde üç sofra hazır ederdi; birinci sofraya erkekler,ikinciye kadınlar,üçüncüye de çocuklar oturur, iftarını açardı. Kapılar herkese açık olurdu. Avrupa’lı Seyyahlar Osmanlı da Ramazan ayını,“misafirperverlik ayı”olarak betimlemiştir.
Bu aya münhasır bir diğer adet ise “Diş kirası” idi.Bu geleneğe göre, eve gelen misafire ev sahibi; “soframızı bereketlendirdin,dişini eskitip,bize sevap kazandırdın” diyerek teşekkür eder ve çeşitli hediyele sunardı.Fatih’in ünlü Vezir-iazam’ı Mahmut Paşa, konağında verdiği iftar yemeklerinde,nohut biçimindeki altın parçalarını pilava karıştırır,buna alışık olan davetliler, pilavın gelmesini iple çekerdiler.
Bir diğer gelenekte “Zimem Defteri”ugulamasıydı.Buna göre iyilik yapmak isteyen kişi, bir bakkala gidip veresiye defterinden bir sayfa açarak,o kişinin borcunu öder,ve hiçbir şey demeden giderdi.Böylece, alan el ve veren el, birbirini hiç tanımamış olurdu.
Sarayın en meşhur yemeği “yumurtay-ı hümayun” adlı soğanlı yumurta idi. İşkembe çorbası ise iftar saatlerinin vazgeçilmeziydi.Ayrıca etli ve sebzeli yemekler,pilav ve pide de sofraları süslerdi. Kahve,ayran şerbet,hoşaf başlıca içecekler; güllaç, baklava ve lokum ise tatlılardı.Sahura kalkılırdı büyük heyecanla.Çocuklara teşvik için,“tekneorucu” tutturulurdu, öğle vaktine kadar.
Ramazanın sonlarına doğru garip bir hüzün çöker,ama yaklaşan bayram sevinci hüzün bulutlarını dağıtır.Evler sokaklar temizlenir.
Arefe gecesi terzi ve hamamlar sabaha kadar açıktır,hayırseverler terziler ile anlaşır; garip,yetim,yoksul sabiler için“bayramlık” dikilir. Sokaklardaki bu mutlu çacuklar”Arefe Çiçekleri”olarak adlandırılırdı.
Osmanlıda ilk iftar topu, II.Mahmut zamanında Rumelihisar ve Kızkulesi’nden atılmıştır.Yine bu kutsal günlerde, sokak hayvanları korunup kollanmış,kasaplar tembihlenmiştir.Bazende kafesteki kuşlar satın alınıp azat edilirdi. Muhtaç hanelerin kapılarına, hava kararınca erzaklar konulurdu,onların gururu kırılmadan.
Velhasıl, kardeşlik,yardımlaşma ve paylaşma hislerinin arttığı,fena hallerin azaldığı,nefislerin terbiye edildiği,yetim,garip ve gurebanın sevindirildiği Ramazan günlerini iyi değerlendirmek lazımdır.Bunu Osmanlı toplumu, ziyadesiyle ve layıkıyla yapmıştır. Geçmişin güzeladet,gelenek ve göreneklerinin günümüze ve geleceğimize de yansıması duasıyla…
Murat TOK