Bu hastalık aslında öyle çok da geçmişi olan bir hastalık değildir. Kadın ve erkeği eşitleme hastalığı son dönemlerin hastalığıdır. İslam toplumlarını yozlaştırma faaliyetleriyle beraber yankı bulan bu söylemler, ne kadını ne de erkeğin faydasınadır.
Zira kadın haklarından dem vuran ve kadınlar eziliyor diyen bu güruh, İslam coğrafyalarında batının kanlı elleriyle katledilen kadınlara karşı kör, sağır ve dilsiz durumdalar.
Irak’ta Ebu Garip Cezaevinde Müslüman kadınların ırzlarını çiğneyenler ve Mısır’ın Rabiatül Adeviyye Meydanı’nda Şehit Esma’yı katledenler ile bugün kadın haklarını savunduklarını iddia edenler aynı insanlar.
Bu insanların tarihi her açıdan karanlık olduğu gibi kadın hakları konusunda da dosyaları bayağı kabarıktır. Fakat bugün kurtların koyun postuna bürünmeye çalıştıkları bir zamanda Müslümanların daha uyanık olmaları gerekir.
Son zamanlarda cinsiyet eşitliği safsatasını ortaya atanlar ile kadını sömürenler de aynı insanlar. Toplumsal cinsiyet eşitliği diyerek cinsiyetsiz, silik ve her açıdan problemli bir toplum yaratmaya çalışıyor birileri. Çünkü bugün batı da aynı silikliği ve problemleri yaşıyor.
Laboratuvar ortamında hastalık üretme konusunda kimsenin ellerine su dökemediği batı, kendilerinde peyda bulan bu hastalıklı halden kurtulamadıkları için tüm dünyaya bu hastalığı bulaştırmanın derdindeler.
Zira İslam’dan uzak hayatların hastalığa bulaşmaları kaçınılmaz sondur. Tıpkı İslam’dan önce cahiliye hayatı yaşayan dünya gibi… İslam nasıl ki dün kadını diri diri gömülmekten, satılıp alınan ticari bir mal konumundan alıp ayaklarının altına cenneti serdiyse, bugün de kadını diri diri yanmaktan kurtaracak yegâne yoldur.
Allah (c.c.), insanlık neslinin devam edebilmesi, dünya üzerinde ve toplumlarda dengenin korunabilmesi için vb. birçok hikmetten dolayı insanlığı bir kadın ve bir erkekten meydana getirmiştir. Ve Allah (c.c.) bunu yaparken de kadın ve erkeği farklı fıtratlarda yaratmıştır.
Fiziksel, biyolojik, psikolojik, ruhsal ve daha birçok açıdan kadın ve erkek farklı yaratılmışlardır. Fıtratlarından gelen bu farklılıklarından dolayı Allah (c.c.), toplumda kadın ve erkeğe farklı sorumluluklar yüklemiştir. Kadın ve erkeğe farklı roller biçmiştir.
Yani kadınlık ve erkeklik rolleri öyle birilerinin dediği gibi, toplum tarafından yüklenmemiştir. Mesela aileyi geçindirme sorumluluğu, ailenin reisliği sorumluluğu erkeğe yüklendiği gibi kadına da annelik görevini, toplumu yetiştiren temel dinamik olma görevini yüklemiştir.
Elbette kadın ve erkeğin sorumlulukları sadece bunlarla sınırlı değildir. Fakat İslam toplumunun temeli kadın ve erkekten oluşur. Ve gerek kadın olsun gerekse de erkek olsun, herkes İslami sorumluluk ve görevlerini yerine getirirse, İnşallah bu temelin üzerine sağlam bir toplum binası inşa edilebilecek.
Allah (c.c.) toplumsal anlamda kadın ve erkeğe böyle farklı görevler yükleyip ayrı tutmuş olsa da bu bir üstünlük sebebi değildir. Zira kim hakkıyla Allah (c.c.)’a kul olur ve İslami sorumluluklarını yerine getirişe üstün olacak odur.
Ayetlerin de ifadesiyle Kadın olsun erkek olsun kim hayırlı işler yaparsa yaptıklarının karşılığını eksiksiz bir şekilde alırlar. Kadın olsun erkek olsun tüm insanlar kulluk vazifesi anlamında eşittirler.
Fakat kimileri ısrarla kadının değerini, kadını erkekle kıyaslayarak ortaya koymanın derdindeler. Müslüman kadın ve erkeklerin bu tür hastalıklı söylemlere karşı uyanık olmaları gerek…