Hayatın temel gayesi Allah’a kulluktur. Kulluğun gereği ise Allah’ı tanımak ve hayatına Allah’ın hoşnut olacağı şekilde yön vermektir.
Bu tanıma ve hayata yön verme beraberinde davet/tebliğ sorumluluğunu da beraberinde getirir ki kurtuluşun reçetesi de budur.
Zira Allah Asr Suresinde mutlak kurtuluşu iman, salih amel ve hakkın ve sabrın tavsiyesine bağlamıştır. Bundan dolayı davet/tebliğ Müslümanlara emredilmiştir. Fakat davet/tebliğ konusunda tembelleşiyoruz sanki.
Sanallaşan dünyamızda maalesef davet/tebliğ kavramları da sanallaştı. Ve artık sosyal medyada paylaştığımız ayet, hadis veya bir din büyüğünün sözüyle davet/tebliğ sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz gibi bir yanılgıya düşüyoruz.
Sanal dünyada paylaşılan bu paylaşımlarla yetinip gerçek hayatta insanlarla birebir daveti/tebliği yapamıyoruz/yapmıyoruz.
Unutulmamalıdır ki böylesi bir davet/tebliğ ‘ruh’tan uzaktır. Ruhtan uzak olanın da ruha işlemesini beklemek de beyhude bir çabadır.
Etrafımızdaki insanlarla, eş dost ve arkadaş çevremizle, hâsılı iletişim halinde bulunduğumuz herkese karşı davet/tebliğ vazifemizi yerine getirebilmeliyiz. İslam’ı yaşamakla yetinmemeli, toplumunda İslamileşmesi için bir çaba içerisinde olmalıyız.
Tabi davet/tebliğ ibadetini yerine getirirken, davetin/tebliğin sadece söz ile yapılacak bir ibadet olmadığını söyleyip, işin bu boyutunu önemsememektir. Elbette ki davetin/tebliğin içinin dolu olabilmesi için pratiğimiz önemlidir.
Maalesef ‘‘Kimseye bir şey anlatmanıza gerek yok. İnsanlar zaten sizi izleyip tartıyorlar. Siz sadece dininizi yaşayın onlar anlar zaten.’’ türünden ifadeler kulaklarımızı fazlasıyla tırmalar oldu.
Fakat davet/tebliğ ibadeti bir bütündür. Hem söz ile kulağa hem de pratik ile göze/kalbe hitap etmelidir. Tebliğ sözlerin ve eylemlerin bütününden oluşur.
İçinde yaşadığımız bu zaman diliminde toplumun geldiği hal göz önündeyken sadece İslami yaşantı ile örnek olmak yetmiyor bir de anlatmak gerekiyor. Böyle içi dolu dolu bir anlatma.
Sanal daveti/tebliği bırakıp insanların ruhuna dokunmak lazım. İlgilendiğimiz/tebliğ ettiğimiz insanların sıratel müstakimi bulmaları için dua etmek gerek ve o müstakim yolda kalabilmek için gözyaşı dökmek gerek.
Bulunduğumuz zamanın fitnelerine karşı durup toplumu İslamileştirmek anlatmamız lazım. İnsanlarla tek tek konuşup namazı, İslam’ı anlatmak lazım. Zira İslam’ın en çok bilindiği ama en az yaşandığı bir zaman dilimindeyiz.
Yani demem o ki Hz. Ebu Bekir gibi İslam ile şeref bulduktan sonra İslam davasına adam yetiştirmek gerek. Bu da ancak birebir davet/tebliğ ile olur. Selam ve Dua ile Ömer ARSLAN