İnsanın şahsiyeti, doğuştan getirdiği genetik faktörlerden ve yaşadığı çevreden, almış olduğu eğitimden meydana gelen kültürden zuhur eder. Herkesin bildiği gibi insan farklı fıtrat üzere dünyaya gelir? Aynı anadan babadan doğmuş insanların bile özellikleri, istekleri, davranışları, karakter ve kişilik özellikleri çok farklı değil midir? İnsan özünde barındırdığı bu farklılıklarla toplumdaki yerini almaz mı?
İnsanın davranışlarını etkileyen ona hayattaki yerini gösterip yön veren bazı iç ve dış faktörler olduğunu biliyoruz. Nefis, irade, akıl, mizaç, huy ve karakter gibi faktörler iç faktörleri oluştururken; çevre, eğitim gibi unsurlar ise dış faktörleri oluşturur.
Her insan temiz bir fıtrat üzere dünyaya gelir. Sonrasında bazı insanlar hayattaki yerlerini aç gözlülük, kıskançlık, ahlaktan yoksunluk, vicdansızlık, merhamet duygusundan bihaber kirli nehirlerde yüzmeye başlamasıyla belirler. Tam burada aklınıza şöyle bir soru takılıyor değil mi? Karakterleri ve vicdanları kirli bu yaratıkları nasıl tanıyacağız? Aslında onları tanımak çok da zor değildir. Çünkü onların özellikleri ortaktır. Onları dünyada saklayabilecek ne bir ağaç kovuğu, ne dağda bir in, ne de gecenin zifiri kanlığı vardır.
Onların hiçbir zaman saklayamadığı özellikleri…
• Durup durduk yere, sürekli yalan söylerler. Yalan söyleyerek insanları kandırmayı kurnazlık olarak görürler.
• Onları ayakta diri tutan gıdaları dedikodudur. Onların damarlarında kan yerine dedikodu dolaştığından başkalarıyla ilgili olarak sürekli olumsuz konuşmaktan hoşlanırlar.
• Nalıncı keseri gibidirler. Yalnızca kendi mutluluklarını düşünürler ve kendilerinin herkesten daha önemli, daha özel ya da daha değerli olduğunu davranışlarıyla ortaya koyarlar.
• Çok seyrek olarak özür dilerler; özür dileseler bile, ya baskı altında kaldıkları için özür dilerler ya da diledikleri özürlerinde içten değildirler ya da son derece yüzeyseldirler.
• Onlar, başkalarının başarıları altında ezilirler. Bundan dolayıdır ki yavrusunu kaybetmiş ayı gibi saldırgan olurlar.
•Kendileri camdan evlerde otururlar. Ancak, başkalarının toplarla bile yıkılmayacak surlarla çevrili fethedilemez kalelerine taş atmadan duramazlar.
Etrafınızı dikkatlice inceler ve dikkatlice analiz ederseniz camdan evlerde oturanların eli maşalı olduğunu görürsünüz. Bir çakıl taşıyla bile evleri tuz buz olacakların, toplarla bile yıkılmayacak surlarla çevrili fethedilemez kalelere taş atmaları aptallığın en önemli belirtisi değil midir?
Sizce de öyle değil mi yoksa ben yanılıyor muyum?
Seyit TOK