Ne kendi hatalarımızı ne de kendi günahlarımızı sorguluyoruz. Öyle ki, kendimizi zemzem suyuyla pürü plak olmuş ve dünyanın en dürüst, en masum, en temiz insanı sanıyoruz. Ötedekini, bütün hırsımızla, kinimizle, en küçük hatasında veya en küçük günahında elimizdeki koca koca taşlarla taş yağmuruna tutarak gözümüzü kıpmadan linç ediyoruz.
Taş yağmuruna tuttuklarımız, bazen en yakınımızdaki kişiler olabileceği gibi bazen de tesadüfen ilk kez karşılaştıklarımız da olabiliyor. Bugünkü toplumumuzun hâlet-i rûhiyesinin röntgeni, maalesef bu acı gerçeği ortaya koyuyor.
Hz. İsa’nın kıssasını hepimiz biliriz; Yahudiler, zina yapmış bir kadını öfke ve kin dolu duygularla saçlarından sürükleyerek, Hz. İsa peygamberin huzuruna getirirler. Hz. İsa'dan bu kadını cezalandırmasını isterler. Tabiki amaçları Hz. İsa'yı test etmektir. Çünkü kendinden önceki peygamber Hz. Musa’nın şeriatına göre zina eden kadının taşlanması gerekir. Hz. İsa ise sürekli merhametli olmayı, affetmeyi, tövbe etmeyi, iyilik yapmayı tavsiye etmektedir. Kadını öldürtse nerde tavsiye ettiğin iylik, merhamet diyecekler. Kadını bıraksa HZ. Musa’nın şeriatına uymuyor diye fitne çıkaracaklar.
Hz. İsa, eğildi ve yere bir daire çizdi. O daire Allah'ın izni lütfu keremiyle ayna oldu. Bu ayna ki, bakan herkes geçmişte yapıp ettiği, işlediği bütün günahları görüyordu. Hz. İsa, Kalabalığa dönerek, "İlk taşı günahsız olanınız atsın" diye buyurdu. Bir anda öfkeli kalabalığın sesi kesildi. Hz. İsa geriye dönüp baktı ki, kadından başka o kalabalıktan geriye tek bir kişi kalmamış, hepsi oradan kaçmıştı.
Toplumumuzun hali tamda bu değil mi? Hep başkalarının gözündeki çöple işimiz. Kendi gözümüzde mertek var ondan haberimiz yok. Dost, düşman demeden etrafımızdakilerin hatalarını, günahlarını pazarda sergilemek için uğraşıyor hiç kendi halimize bakmıyoruz. Şöyle bir düşünelim, o aynayı bizim önümüze koysalardı ve kendi hatalarımızı, günahlarımızı birileriyle izlememizi isteselerdi hangimiz buna cesaret edebilirdi? Toplumda hiçbir saygınlığımız kalır mıydı? Başkalarını linç etmek için taş attığımız kollarımızda güç mü kalırdı? Ne sevdiklerimizin yüzüne bakacak halimiz ne de doğruluk tanrıcası halimizden eser kalırdı.
Masun muyuz ya da masum olanımız kaç kişi? Bir düşünelim, içki gibi diğer günahlarda insanı sarhoş etse idi acaba gece, gündüz kaçımız ayık kalırdık? Eller günahkâr, diller günahkâr, gözler günahkâr, düşünceler günahkâr, halimiz bu aslında. Masum değiliz hiçbirimiz, bütün dünya günahkâr.
Seyit TOK