Bu dünya han, bizler de yolcu isek ömür bilinmezliğe giden yolculuk mudur? Yoksa, bizler hedefi olmayan, esen rüzgâra göre yön alan yolcular mıyız?
Bir yolcu hüznü ile geçip giderken hayat, kendi yönünü bulamayanlar, kocamış bu dünyada sırattan ince yolların olduğunu bilemeyenler, ihanet sokaklarının yollarında dostlarını, gözlerini kırpmadan hançerleyenler, özünü kötülükle yoğurup her daim iyilikle savaş hâlinde olanlar, kurumuş, çöle dönmüş gönüllerinde sevda çiçekleri yeşertemeyenler için pek tabii ki ömür bilinmezliğe giden bir yolculuktur.
Bir diğer soruya cevaben şunları söyleyebilirim: Hedefi olmayıp, esen rüzgâra göre yön alan yolcular bu evrenin en tehlikeli yaratıklarıdır. Neden mi? Çünkü onlar: - Onur ve şereften yoksundurlar - Dayanışmayı, paylaşmayı, yardımlaşmayı sevmezler - İnsafsız, vicdansız ve merhametsizdirler - Sevgiden, saygıdan, hoşgörüden habersizdirler.
Sonuç olarak, bilinmezliğe giden yolcu değil; menzili iyiliğe, sevgiye, hoşgörüye giden yolcu olmalıyız. Yönümüz ise her zaman haktan hakikatten yana olmalıdır. Yönü, haktan ve hakikatten yana olanların kıblesi bellidir. Bu güzel yürekli yiğitlerin üzerine menfaat rüzgârları sert esse de onların kıblesi değişmez. Onlar ki dünya denen bu handa sırat köprüsünden ince yollardan koşarak geçmiş, Yusuf yüzlü, Mevlana gönüllü, Kürşat ruhlu alptirler. Yolu da bilirler yolcuyu da.
Seyit TOK