Bir tarih terimi olan “savaş” sözcüğünü Türk Dil Kurumu: “Bir toplumun başka bir topluma, isteğini benimsetme amacıyla tüm olanakları ve güçleriyle yaptığı düzenli saldırı; iki ya da daha çok devletin, istediklerini kabul ettirmek veya başkasının isteklerine boyun eğmemek amacıyla, birbiriyle diplomatik ilişkilerini keserek silahlı güçlerle vuruşmak; başka toplumları, kümeleri sömürmek için ya da onların sömürüsünden kurtulmak için insan toplumlarının, kümelerinin giriştikleri silahlı kavgalar.’’ diye tanımlar.
Savaşların tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Auguste Comte’nin mezar anıtında “İnsanlık yaşayanlardan daha çok ölülerden oluşur” yazmaktadır. Savaşlar, bu iddiayı doğrudan destekler. Çünkü insanlığın tarihi kadar eski olan savaşlar milyonlarca insanın hayatına mal olmuştur. Oysaki yaşama hakkı kutsaldır. İnsan hakları içinde değer sırası bakımından ilk ve temel olan yaşama hakkıdır.
İnsanlık, savaşlardan ders çıkarmayı hiçbir zaman başaramadı. İnsanoğlu daha ne kadar hata yapacak; daha ne kadar felaket yaşayacak?
Savaş, yok etmek üzere kotlanmış, ölümden daha öte bir şeydir. Denilebilir ki ölümden daha öte bir şey var mıdır? Cevabım evet olur. Çocukların acı çekmesi veya zalimce öldürülmesi sizce de ölümden öte bir şey değil midir? Dünyanın en güzel varlıkları olan çocukları bile gözlerini kırpmadan öldüren, dünyanın kaymağını kimseyle paylaşmak istemeyen emperyalist güç odakları değil mi? Suriye’de yıllardır devam eden savaşın en büyük mağduru çocuklar olmadı mı? 2014 yılında bombardımanda ağır yaralanan üç yaşındaki Suriyeli çocuğun, “Gidince sizi Allah’a şikâyet edeceğim” sözleri tüm dünyada insanlıktan nasiplenmiş vicdanlarda yıkıcı deprem etkisi yaratırken taşlaşmış, mühürlenmiş vicdanlara etki etmemiş olacak ki, Suriyeli Aylan bebeğin kıyıya vuran cesedi karşısında da sessiz kalındı. Şimdi, bombalar, Ukrayna'da birçok şehri acımasızca alev topuna çevirdi ve savaş, yıkıcı yüzünü bir kez daha en masumlara gösterdi. Çocuklara... Rusya'nın bombardımanına yakından şahit olan çocuğun, gözyaşları içinde ‘’Ölmek istemiyorum’’ diye feryat etmesi ve polis olan babasını savaşın yıkıntıları altında bırakmak istemeyen çocuğun babasının kaskını tüm dünyanın gözü önünde isyan edercesine yumruklaması vicdanı olanlar için ölümden öte bir şey değil mi? İsyanı, gözyaşlarına karışmış çocuk, aslında babasının kaskını değil, körleşmiş, mühürleşmiş insanlıktan nasiplenmemiş vicdanları yumruklamıyor muydu?
Vicdanların sesi olan Türkiye, Suriyeli çocukların dramına sessiz kalmadığı gibi Ukrayna’daki çocukların dramına da sessiz kalmadı. Elinden gelen her türlü katkıyı hiçbir çıkar gözetmeksizin sunmaya çalışmaktadır. Çünkü her daim bu yüce milletin kulağı mazlumların sesinde, vicdanı da mazlumların yanındadır.
Seyit TOK