Zaman hiç durmuyor ki… Akıp gidiyor sular seller gibi.
Daha dün gibi…
Dayım Mehmet Sadık’ın vefatının üzerinden 40 gün geçmiş.
İzmit’teki mevlit programına katılmak için Ankara’dan ablam Hakime’yi “ Eskişehir’e gel hafta sonu birlikte gidelim.” diye aradım.
“Seyahatte sıhhat vardır” cümlesinide hatırlatarak…
Gayem bir hafta içinde önce dayı sonra anne acısıyla çifte kavrulmuş yüreğini bir parça serinletmekti.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra arayarak 11 Mart Cuma günü akşamı Eskişehir’e geleceğini söyledi.
O’nu otobüs terminalinde beklerken zaman tünelinde annemle birlikte Eskişehir’e geldiği günler ve onları otogarda, tren garında karşıladığım zamanlar bir bir zihnimde canlandı.
Otobüsün gelmesine yaklaşık 10 dakika vardı.
Yolcu bekleme salonunda kalabalığın arasından geçip boş bir koltuğa usulca kendimi bırakarak dalmışım…
***
2020 Ocak ayı…
Yer tren garı.
Annem Ankara’dan Eskişehir’e geliyor.
Bekleme salonundayım. Bir süre sonra anonscu bayanın sesi yankılandı kulağımda ”Ankara’dan gelen yüksek hızlı tren 2 numaralı perona gelmiştir.”
Yolcular bir bir yanımdan geçiyor annem yok.
Bir de baktım tekerlekli sandalye ile asansörün önünde ablam Hakime’yle birlikte bana el sallıyorlar!
Yavaş yavaş yanıma gelerek sarıldık birbirimize.Gözlerinin içi gülüyordu.Ana yüreği işte.Arabaya binip eve doğru ilerlediğimiz zihnimde tazelenirken aniden cep telefonumun sesiyle kendime geldim.
Saat 19.30 sularıydı.
Arayan ablam Hakime’ydi :“Kardeş ben otobüsten şimdi indim sen nerdesin? “ Meğer beni içeride beklerken görüp yanıma yaklaşınca aradığını sonradan fark ettim.
Biraz önceki hayalimde canlanan o karşılamanın ettkisinden olacak ki : “ Hani annem? Yalnız gelmişsin?” Cümlesi gayri ihtiyari dudaklarımdan döküldü.
Birkaç saniye derin derin yüzüme baktı.
Kirpiklerinin arkasında akmak için fırsat bekleyen gözyaşlarını zor zapt ediyordu.
Seyiren dudaklarıyla “Biliyorum böyle soracağını” der gibi elini iki yana açarak yaralı yüreğimizle sarıldık birbirimize…
Sandım annem sarıldı.
O an göz kapaklarımın ardına bulut bulut bir anne özlemi gelip oturdu. Elimde değil…
Ablamın bu gelişi annemsiz ilk olunca kıymetliydi benim için!
Alışmıştım onları böyle zamanlarda birlikte karşılamaya…
***
Duası kabul olunan annem ahir ömrünü O’nun evinde ve son nefesini kollarında vermişti.
Aralarında ana-kız içselliğinin dışında tanımlayamadığım güçlü bir gönül bağı vardı.
Hep söylerdim… Annemin “Hem kızısın, hem de doktorusun! “ Yemez yedirir içmez içirirdi…
Annem öksürse, neden öksürdüğünü anlardı!
O derece dikkatliydi!
Eşi Tekin abi… Damadı olmasına rağmen öz annesinden hiç ayırt etmedi.
Hep anneme o naif ses tonuyla “nene” diye hitap ederdi.
Vefatından bir gün önce : “Nene gel seni Gümüşhane’ye götüreyim…” sözlerini kendisinden dinlediğimde bir gün sonra anamı, ebedi olarak Gümüşhane’ye doğup büyüdüğü topraklara götüreceğimizi nerden bilebilirdik…
***
Sabah erkenden İzmit’e gitmek üzere Akar taksiden çağırdığımız taksiye binip tren garına doğru yola çıktık.
Taksiciye giderken işleriniz nasıl? Diye sordum.
Keşke sormaz olaydım. Bir dokun bir ah işit derler ya!
Taksicinin durumuda bunun gibi!
Orta yaşlı, saçı biraz beyazlamış, yüzünde derin çizgiler olduğunu farkettiğim taksi şoförü kafasını bana doğru çevirip gergin birazda sitemli ses tonuyla: “ Abi nasıl olsun. Her gün akaryakıta zam geliyor. Para kazanamıyoruz. Dayanacak gücümüz kalmadı. Kazandığımız masraflarımızı karşılamıyor. Önümüzdeki hafta işi bırakıyorum!” demez mi…
Şoförün bu sözleri içimi acıttı. Çok samimiydi ve durumu tüm çıplaklığıyla özetliyordu.
Peki, ne iş yapacaksın? Diye sorduğumda “Bu iş hariç her işi yaparım abi…” diye sözler döküldü dudaklarından.
Ümitsiz bir şoförün, emeğinin karşılığını alamadığı acınası hali vardı sözlerinde.
Kim ne derse desin zamlar vatandaşı derinden sarsıyor.
Özellikle akaryakıta bağlı olarak nakliye işiyle uğraşanlar, otobüsçüler, taksiciler derinden yaşıyor bu krizi.
Allah yardımcıları olsun…
***
Garda bir süre bekledikten sonra Ankara’dan gelip İzmit’e gidecek olan yüksek hızlı tren perona gelmişti. 8 Nolu vagondaki koltuğumuza oturduktan sonra 1,5 saat sürecek yolculuğumuz başladı.
Ablamın annemle ilk kez duyduğum anıları, benim hatıralarımı yol boyunca birbirimize anlatıp durduk…
Ara sıra trenin penceresinden dışarıya bakıp bahar mevsimi olmasına rağmen karlı yamaçlar, çıplak ağaçlar, dereler bir görünüp bir kayboluyordu…
Adapazarı’na doğru yaklaştığımızda baharın müjdecisi olan yeşil tarlalar görsel bir ziyafet sunuyordu gözlerimize…
Güneş soğuk havaya nazire yaparcasına bazen yüzünü gösteriyordu gökyüzünden.
Bu harika manzara eşliğinde anılara dalıp gitmişken İzmit Garına geldiğimizi son anda farkedip trenden indik.
1,5 saat sanki 1,5 dakika gibi gelmişti bize…
Önce dayımın evine oradan da Mehmet Akif Camisine geçtik. Öğlen vakti hocalarla birlikte okuduğumuz kuran tilaveti sonrası, cami imamının yaptığı güzel duaya amin dedik hep birlikte.
Nurten yengem başta olmak üzere evlatları Murat’ın, Emine’nin, Osman’ın acılı yüreklerine bir damla su serperek karlı, tipili bir havada döndük Eskişehir’e…
Bir kez daha anladım ki, acılar paylaşıldıkça azalıyor.