İnsan ömrü sürekli çabalamayı gerektirir. Eğer doğru bakılır ve fark edilirse her gün yeni bilgiyi yakalamak ve hayata geçirmek gerekebilir. İnsan; hayatının içine giren yeni şeyleri görmeden, yakalamadan ve öğrenmeden yaşasa olur mu? Olmasına olur ama öyle mi olmalıdır?
Birey kendi gelişimi ve toplumsal fayda için sürekli yenilenme durumundadır. Bilginin yakalanmasının oldukça zorlaştığı bilgi çağında olalım ya da olmayalım, insanoğlu ömrü boyunca her zaman yeni bilgilere adapte olmak zorunda kalmıştır. Bundan yüz yıl önce mevcut bilginin ikiye katlanma süresi ile bu sürenin günümüzdeki hali arasında ciddi farklılıklar olduğu bir gerçektir. Bu kadar hızlı bir şekilde artan bilginin ve teknolojinin bundan sonra ulaşacağı noktayı tahmin etmek mümkün değildir. Her geçen gün ona yetişmek daha da güçleşecektir. Günlük yaşamın devamı için gerek eğitim dünyasında gerekse iş ve sosyal yaşamda yeni kültür, etik ve estetik kurallar, bireysel beklentiler oluşturan teknolojiye direnmek pek mantıklı görünmemektedir.
Özellikle son asırda teknolojiye olumlu veya olumsuz şekilde bakacak olursak; teknolojinin insanlığa kattıklarını ne siyaset, ne din ne de sanatın vermediği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yapılan bir icat ve ürünle o güne kadar bilinen bütün doğruların ve uygulamaların alt üst olacağı gerçeği yadsınamaz. Elbette günümüzde insanların sadece ihtiyacı olan bilgiyi değil, kabul etsin ya da etmesin yaşadığı çağın gereği olan bilgileri gecikmeden öğrenmesi gerekmektedir. Değişen teknolojiler ile birlikte sosyal yaşam ve iş yaşamı da değişmiştir. Bugün iş yaşantısından kopmuş yaşlı insanlar bile iletişim kurabilmek, sosyal yaşantısını devam ettirebilmek adına yeni iletişim teknolojilerini öğrenmek, yenilenmek ihtiyacında ve mecburiyetindedir. Bilhassa eğitim alanında son yıllarda daha fazla olmakla birlikte, insanlık tarihi boyunca; eğitimciler zor da olsa yeni neslin gelişimi ve eğitim kalitesinin artırılması için her gün değişen teknolojiyi yakalamak zorundadır.
İlkel zamanların kendine göre teknolojisi, bugünün kendine göre teknolojisi ve bilgi birikimi vardır. O yıllarda yaşayan birisi günün şartlarına uygun bir nesneyi öğrenmek zorunda iken bugün daha karmaşık nesneler ve yeni bilgileri öğrenmek zorundadır. Tam da bu noktada “İki günü eşit olan zarardadır.” ifadesi sürekli kendini geliştirme zorunluluğunu anlatan dinsel öğretiden iyi bir örnektir. Özellikle teknolojiyi elinde tutmanın uluslararası boyutta kazandırdıkları düşünülürse; bu zor gibi görünen, sürekli gelişim ve öğrenme isteyen teknoloji yolunda yürümek hem bireyi hem de toplumu mahpus ve köle konumundan kurtaracaktır. Bu noktada teknoloji kölesi olmak gibi bir durum ortaya çıkıyor görünse de bilginin ve teknolojinin çok hızlı evrilmesi dolayısıyla uyum ve öğrenme kaçınılmazdır.
Sonuç olarak hem bireysel hem de toplumsal olarak başkalarının açtığı yolda ilerlemek zorunda kalmamak ve kendi doğru yolundan yürüyebilmek için sürekli yeni şeyler öğrenme çabası önemlidir.
Ayşe PARMAKSIZ