İksir, sözcüğünün bir anlamı da hayatı ölümsüzleştirme manasında kullanılmaktadır. Sizce de gerçekten hayatı ölümsüzleştirecek bir iksir var mıdır? Bu soru size sorulsa idi cevabınız ne olurdu? Yoksa siz böyle bir soru olur mu tabii ki hayatta böyle bir iksir olamaz deyip soruyu kestirip atar mıydınız?
Geçen günlerde bir dost sohbetinde bu soruyla ben de karşılaştım. Bu soruya cevabım hiç şüphesiz ölümsüzlük iksiri vardır oldu. Etrafımda bulunanlar şaşkın bakışlarıyla nasıl olur diye soruyorlardı. Onlara hiç fırsat vermeden anlatayım dedim. Öncelikle ölümsüzlük iksiri herkeste aynı etkiyi göstermez. Yani içmek isteyen herkesi ölümsüz yapmaz. İksirin işe yaraması için kişinin yapacağı işlerde hiçbir maddi ve manevi beklenti içerisinde olmaması, mücadelesini hak ve hakikat üzere yapması gerekir. Bu fani dünyada ölümsüzlük iksirini içen çok Ademoğulu olmuştur. Ölümsüzlük iksiri içenlerden birini de size anlatayım, dedim.
1899 yılında çiftçi ve göçebe bir ailenin oğlu olarak Türkler'in ilk yurdu olan Altaylar'da dünyaya gelmişti. Göçebe bir hayat sürdüklerinden çocukluğu at üzerinde geçti. Asıl ismi Osman İSLAMOĞLU'dur. Kahraman anlamına gelen "Batur" unvanı kendisine halk tarafından sonradan verilmisti. Osman Batur on yaşlarına geldiğinde mükemmel bir binici ve attığını vuran iyi bir avcı olmuştu. Yaşıtlarına göre oldukça iri yapılı ve güçlüydü. 12 yaşındayken Çin'e karşı direnen Böke Batur'un ilgisini çekti ve Böke Batur bu bozkurt yeleli, kartal bakışlı çocuğu yanına alarak yetiştirdi. Böke Batur Çinliler tarafından şehit edilince direnişi başarısız kaldı ve dağıldı. Bu olaydan sonra Osman Batur doğduğu topraklara geri döndü ve kırk yaşına kadar çiftçilikle uğraştı. 2. Dünya Savaşı'nın yaşandığı 1940'lı yıllarda Çinliler'in Türkler üzerindeki baskısı dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Çinliler, Türkler'in önderlerini ve büyük alimlerini halkı örgütlememeleri için kahbece ve acımasızca katlediyordu. Camileri de yıkmaya başlamışlardı. Çinliler, Türkler'in baskılara direnememesi için Türkler'in elindeki silahları toplamaya karar vermişti. Osman Batur için artık bıçak kemiğe dayanmıştı.
Batur, " Bugün silahımızı alanlar yarın canımızı da alırlar. Ben silahımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa gelip alsınlar!" diyerek bir bozkurt edasıyla dağlara çıktı. Türkler'in artık bir lideri olmuştu. Bütün Altay topraklarını ve Doğu Türkistan'ın kurtulmasını amaç edinmişti. Osman Batur 2 yıl içinde tüm Altay topraklarını Çinlilerden temizledi. 1943 yılında yapılan törenle Altay kazaklarının Han'ı ilan edildi. 1945 yılına gelindiğinde ise Doğru Türkistan Türkler'in kontrolüne geçti. Çinliler işin ciddiyetini görünce Osman Batur'un üzerine Tanklarla, uçaklara ve büyük bir orduyla saldırdılar. 1949 yılında Osman Batur'un yanında dört bin kişi kalmıştı. Çinliler kahpece yaptıkları bir baskınla bütün kadın ve kızları esir almıştı. Bu esirler içinde Osman Batur'un kızı Asbay'da vardı. Bu olay üzerine Osman Batur kendisinden kat kat üstün olan Çin ordusuna karşı Kürşat'ın kırk çerisiyle Çin sarayını bastığı gibi Çin'in koca ordusunun üzerine bir bozkurt asaletiyle saldırıya geçti. Savaş çok amansız geçiyordu. Sayıca çok olan Çin ordusu sayısız kayıp veriyor, ancak bitmek bilmiyordu. Sonunda Batur bu saldırıda esir düştü. Çok zalimce işkencelere tabi tutuldu. Osman Batur'u küçük düşürmek için at üzerinde Çin sokaklarında elleri bağlı bir şekilde dolaştırdılar. Osman Batur bu haldeyken bile şu sözleri Çin sokaklarında yankılanıyordu. " Ben ölebilirim ama Dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek!" Çinliler uyduruk bir mahkemede idam kararı verdiler. Osman Batur'un önce kulaklarını sonra kollarını kestiler. Ardından da kurşuna dizerek idam ettiler. Osman Batur, Çin'in kızıl kurşunlarına karşı iman dolu göğsünü germiş, kurşunlar ona en büyük madalyalarını takarken yaşamı boyunca onurlu bir mücadele vermenin mutluluğuyla Rabbine kavuşmuştur. Doğu Türkistanlı yazar Abdullah Hacı MEHMED eserinde Osman Batur'un ölümünü şöyle anlatıyordu : "Çinliler nişan almış bekliyorlardı. Osman Batur "Allahu Ekber!" dedi ve ardından kurşun sesleri geldi. Sanki namaz kılıyordu. Önce diz üstü düştü sonra alnı secdeye vardı. Bir rütbe daha kazanmıştı "Şehitlik".
Tarih 28 Nisan 1951 gösterirken ortalığı kapkara bulutlar kaplamış ve tüm Türk dünyasında matem rüzgârları esmişti. Osman Batur'un alnı secdeye vardığında ölümsüzlük iksirini içmiş ve o da ölümsüzler kervanına katılmıştı. Artık onu öldürmeye Çin'in hiçbir silahının gücü yetmeyecekti. Osman Batur, Dünyanın hangi bölgesinde yaşarsa yaşasın her Türk'ün gönlünde ve aklında Türklerin Altaylardaki kartalı, Doğru Türkistan' daki boz yeleli bozkurtu olarak sonsuze dek yaşayacaktı. Şu bir gerçektir ki, hayatta iken ölümsüzlük verebilecek hiçbir iksir yoktur. İksir, ömrünü Hak uğruna, dinine, ve milletine adamış ve bu yolda gözlerini kırpmadan canlarından geçenlere ölümsüzlüğü verir. Her ölen ölümsüz olmaz; ama ölmeden de ölümsüz olunmaz!
Seyit TOK