Dünyaya üryan gelmemizle birlikte bu handaki meşakkatli yolculuğumuz da başlar. İnsanoğlu, garip geldiği bu âlemde yelkenlerini şişirmiş sonsuz ummanda hiç durmadan meçhule yol almaktadır. Sizce de öğle değil mi?
Bu geçici hayatta her insanın Hz. Nuh’un gemisine benzer kocaman bir gemisi olduğunu düşünüyorum. Bu gemiye kendisine ait maddi ve manevi ne varsa; malını mülkünü, vatanını, bayrağını, inancını; anasını, babasını, eşini, çocuğunu, dostlarını, düşmanlarını; çektiği dayanılmaz acılarını, sevinçlerini, hüzünlerini, vermiş olduğu zorlu mücadelelerini, yani maddi manevi değerlerini kısaca kendi dünyasına dair ne varsa hepsini birden bu gemiye yüklemiş ve yüklerini aldığı bu gemide deryalarda hırçın dalgalarla mücadele ederek sonsuzluğa doğru yol almaktadır.
Kaptanı olduğumuz kocaman gemimize iletişimde ve etkileşimde bulunduğumuz herkesi ve her nesneyi aldığımızı yukarıda belirtmiştim. Şimdi gemimize aldıklarımızdan dostlarımız hariç diğerlerini bir kenara koyup dostlarımız üzerinde durmak istiyorum.
Öncelikle dost kimdir? Sorusuna cevap arayalım. Dost, gözlerimizin dilini anlayabilen yüreğimize bir ırmak gibi akıp gönlümüzü ferahlatandır. Dost, tüm dert ve sıkıntılarımızı paylaştığımız, ateşten kuyulara düştüğümüzde bir an bile tereddüt etmeden ateşten kuyulara elini sokup bizi o kuyulardan kurtaran, kötü günümüzde her daim yanımızda olan kişidir.
Onlar, iyi bir yol arkadaşıdır. Onlarla yürüdüğümüz yoların dikenli olması canımızı acıtmaz. Geçilmez denilen sarp, kayalık dağlarda yol almak bizi korkutmaz. Çünkü gerçek dostlar bize öyle güven verir ki, kendi başımıza aydınlıkta yürümektense onlarla karanlıkta yürümeyi daha güvenli buluruz.
Bu köhnemiş koca dünyada herkesle gülebiliriz; ancak unutmayalım ki, kiminle güldüğümüzü her zaman hatırlayamayız çoğu zaman unuturuz, ama kiminle ağladığımızı asla unutmayız. Timsah gözyaşlarından uzak, yanaklarından samimiyet ve vefa akıtıp bizimle ağlayanlar işte gerçek dostlar onlardır. Onlar ki, bizimle yol alırken ayağı taşa takılınca taştan korkmaz. Bizimle yağmurlu, fırtınalı havalarda yol almaktan da çekinmezler.
Tabiî ki, her şeyin sahtesi olduğu gibi dostlarında sahtesi vardır. Bunlar dostlarını bitpazarında satmaya, birlikte çıktıkları yolda yalnız bırakmaya çok heveslidirler. Aslında ben bunları farelere benzetiyorum. Neden mi? Çünkü batmak üzere olan gemiyi ilk önce fareler terk eder. Bilirsiniz ki, tehlike anında fareler çok hızlı kaçabilen hayvanlardır. Dost kılığındaki fareler batmak üzere olan gemiyi ilk terk eden fareler gibi sizin zor duruma düşeceğinizi anladıkları anda yanınızdan uzaklaşır. Onlar ki, en hayırsız, en kaypak ve en nankör olan aşağılık insanlardır.
Önerim, işi bilen herkesin bu farelerden birkaç tane yanında bulundurmasıdır. Önerim size tuhaf geldi değil mi? Ancak tuhaf gelmesin bunları erken uyarı sistemi gibi kullanabiliriz. Bir tehlike anında gemiyi ilk önce onlar terk edeceğine göre iyi gözlemle anlarız ki, dip delindi gemi su almaya başladı. Yani bir şeyler ters gitmeye başladı. Bizde önlemimizi ona göre alır ve yolumuza gerçek dostlarla güvenle devam ederiz.
Gerçek dostlara selam olsun!
Seyit TOK